SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | Basketbol ve Hayaller (4)

Bölüm 4

Basketbol ve Hayaller

Odamı baştan aşağı düzenledim. Eskiden eşyalar her yerdeydi; dağınık, karmakarışık bir görüntü vardı. Ama şimdi her şey yerli yerinde. Raflarım, kitaplarım, kalemlerim... Artık odam, tıpkı bir basketbol takımındaki oyuncular gibi düzen içerisinde  duruyor. Annem bu halime şaşıyor.
 

seni basketbol takımına aldım

"Ne oldu da böyle değiştin?" diye soruyor.

Ama ben biliyorum. Şaşıracak bir şey yok. Bu basketbolun bir mucizesi. Basketbol, hayatıma düzen, renk ve çok çalışmanın gücünü kattı. Sistemli olmayı ve disiplinli çalışmayı öğretti. Şaşırma anne bu tamamen basketbolun sihridir.

Odamın kapısına bir levha astım. Şöyle yazıyor:

"Boyalı Bölge: 3 saniye koridoruna girmek üzeresiniz. Lütfen süreyi aşmayınız."

Levhanın şekli, tıpkı üç saniye koridoru gibi yamuk bir geometriydi. Kırmızı bir yamuk çizdim. Yamuğun çizgilerini beyaza boyadım. Hatta faul çizgisi üzerindeki daireyi de ekledim. Boyalı bölgenin içindeki kesik çizgilerle dışardaki beyaz çizgiler birleşince daire oluştu. Şekil artık basketbola özgü bir hale gelmişti.

Boyalı bölge terimine "paint" dendiğini daha sonraları öğrendim. Ama orası benim için hala boyalı bölgedir. Levha kapıda durdukça odam sadece bir oda değil, hayallerimin basketbol sahası oldu.

Odama her girdiğimde kendimi gerçek bir basketbolcu olarak hayal ediyordum. Rub off cut (perdeyi kullanarak rakipten kurtulup top alma tekniğidir.) yaparak savunmanın arkasına sıyrılıyor, topu alıp hızla içeri giriyordum. Ardından kendimi yatağıma atıyordum. Bu benim iki sayılık basketim oluyordu. 

Bazen bana faul yapıldığını hayal ediyordum. Yatağımdayken serbest atış çizgisine gittiğimi hayal ediyor ve atışı canlandırıyordum.

Sağ ayak baş parmağımı çemberi gösterecek şekilde serbest atış çizginin önüne yerleştiriyordum. Bir iki sakin dribling yaptıktan sonra nefesimi burnumdan alıp ağzımdan "hoof" diye veriyordum. Ayaklarımla yukarı yaylanarak kolumu uzatıp bilek atışıyla şutumu atıyordum.

Ve en sevdiğim an geliyor:

"Çuf."

Top çembere değmeden fileden geçen topun çıkardığı ses içimi kıpır kıpır ediyordu. Sanırım bu sesi çok sevdiğim için faul atışlarında çok başarılıyım. Hatta ablalarımda bile daha iyi serbest atış atan biri olarak onlardan takdir topladım.

Basketbola olan sevgim sadece oyunla sınırlı değil. Odamda asılı olan posterlerin yerini basketbolcuların posterleriyle değiştirerek basketbolu hayatımın merkezine getirdim. Kapımda bir tanesi var ki, en sevdiğim posterlerden biridir. Bir gazetenin hafta sonu ekinden kopardığım Ülkü ablanın posteri.

Yatağımda uzanırken her postere baktığımda hemen hayallere dalarak onun gibi maçtaki pozisyonları yaşıyorum. Ülkü abla ulusal bir yıldızdır. Poster, elinde "en değerli oyuncu" ödülüyle maçın yorgunluğuna rağmen oyunu tüm kalbiyle oynayan gururlu büyük bir oyuncunun ruhunu yansıtıyor. 

Basketbola dair bu hayali kurduğumdan beri parkede yürüdüğümde ayağımda çıkan gıcırtı sesini duyuyorum. Alt tarafı bir gıcırtı gibi gelebilir belki ama benim için umut, hedef ve heyecanı ifade ediyor. 

Elime topumu alıyorum, bir iki kez sektirip boyalı bölgeye girerek şutumu atıyorum.

Çuf. işte bu ses basketbolun sesidir.
Paylaş:

Son Yazılar:

spacer

2 yorum:

Yorumunuz için teşekkür ederim.
Basketbol ile ilgili fikir alış verişi için iletişime geçebilirsiniz.