Basket Haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Basket Haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | Melek Öğretmenin Vedası (8)

 Bölüm 8

Melek Öğretmenin Vedası

Kayısı Festivali Turnuvasından ikinci olarak eve döndüğümüzün üzerinden tam sekiz ay geçmişti. Ablalarımız mezun olmuş, yerine biz gelmiştik. Melek öğretmenden basketbolun inceliklerini öğrenmek, her birimiz için tarif edilemez bir mutluluktu.


Seni Basketbol Takımına Aldım

Son zamanlarda Melek öğretmen sanki daha sessiz, dalgın ve dikkatsizdi. Bir akşam toprak zeminli tahta potaya şut atarken, garip bir şey beni dürttü. "Melek öğretmenin sesinde sanki bir burukluk var. Sence de öyle değil mi Çiğdem?" diye sordum.

Çiğdem şut atmaya yönelirken birden duraksadı. "Bana da öyle geliyor. Sanki canını sıkan bir durum var. Nedir acaba?"

"Bilmiyorum," dedim. "Ama yakında sezonu açıyoruz. Bu hali devam ederse, birlikte soralım mı Melek öğretmene nedir bu durum diye?" 

"Harika bir fikir," dedi Çiğdem. "Bence takımla da konuşalım belki daha iyi fikirler öne sürülür."

Ağustos ayının başıydı. Televizyonda, "son kırk yılın en sıcak günleri yaşanıyor," diyordu haber sunucusu. İşte bu sıcak günlerden birinde yeni dönem antrenmanlarımıza başladık. Bir günkü antrenmanımız alışageldiğimiz bir havada değildi. Melek öğretmen her zamanki dikkatli, detaycı haliyle sahada yer almıyordu. Belirgin hatalara bile tepki vermiyordu. 

O sabah antrenman defterini bile unutmuştu. Isınma boyunca çantasından defterini aradı durdu. Sonra hiçbir şey olmamış gibi şut drilline geçtik. Sanki bedeni oradaydı ama zihni başka bir yerdeydi.

Melek öğretmenin bu dalgınlığını fark ettiğimizde bir süre sonra biz de potaya gelişigüzel atışlar atmaya başladık. Takım arkadaşlarımızla fısıltılar arasında benzer cümleler dönmeye başladı:

"Ne oluyor Melek öğretmene?"

"Dalgın gibi..."

"Melek öğretmenin sesi biraz kırık sanki. Fark ettin mi Çiğdem" dedim. "Evet" dedi başını hafifçe sallayarak. "Dün de antrenmandan sonra bize iyi çalışmalar demeyi unuttu. Oysa hiç böyle yapmazdı."

"Yoksa kötü bir haber mi aldı?"

O garip sessizliği bozan Melek öğretmenin düdüğü oldu. Hepimizi ansızın yanına çağırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra, hem duygusal hem de kontrollü bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

"Çocuklar, sizinle geçirdiğim son bir yıl, hayatımın en özel dönemlerinden biriydi. Ama ayrılığın zamanı geldi galiba. Fransa'nın Toulouse Gençleri takımından çok iyi bir teklif aldım. Kariyerimi şekillendirecek benzersiz bir fırsat olacağını düşünüyorum. Bu yüzden teklifi kabul ettim ve on beş gün sonra oraya taşınacağım."

Sessizlik... Ardından Çiğdem'in hıçkırıklarla döktüğü ilk göz yaşıyla sessizlik yerini bir hüzüne bıraktı. "Ama daha yeni başlamıştık!" diye bağırdı.

Tuğba ve Meryem birbirlerine sarılıp ağlıyordu. Reyhan ise öfkeyle öne atıldı: "Ne olur öğretmenim bizi bırakmayın!" Siz olmadan biz basketbol oynamayız!"

Hepimiz donmuştuk. Fakat birkaç gün sonra takımca mantıklı olmaya başladık. Salonun girişindeki merdivenlerde otururken bunun Melek öğretmen için bir fırsat olduğuna hem fikir olduk. Onun gidişi bir son değil, çünkü bir gün aynı kararları biz de verecektik. Tuğba, "belki gitmesi gerekiyor," dedi. Meryem, "Evet... Tıpkı sayı olacak son saniye şut gibi.. Şimdi sıra onda." Reyhan başını sallayarak Meryem'i onayladı. 

O gece evde kimseyle konuşmadım. Yemek yiyemedim, uyku uyuyamadım. Günlüğümü elime aldım ve beyaz bir sayfayı aynen şöyle yazdım:

"Tüm maçlar ve antrenmanlar sadece bir tiyatro oyunun perdesiymiş. Işıklar sönünce meğerse yalnızca boş koltuklar sahneye bakıyormuş. Sahne artık boş olabilir ama alkış sesleri hala yankılanıyor. Çünkü bana gerçek bir hikayenin parçası olduğumu hatırlatıyor."

Ertesi gün öğle arasında Melek öğretmen beni antrenman öncesinde bahçede bir yürüyüşe çıkardı. Sarı yapraklar ayaklarımız altında çıtırdıyordu. Sessizce yürüdük. Sonra durdu, gözlerimin içine baktı:

"Elif, sen artık sadece bir oyuncu değilsin. Bu takımın gerçek bir liderisin. Gidiyorum ama içim rahat. Çünkü geride senin gibi takımı için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bir kaptan bırakıyorum."

Sonra çantasına uzandı ve bana bir düdük ile bordo basketbol not defterini uzattı. Dedi ki:

"Bir gün bir takımın başında bu düdüğü çaldığında, hatırla... Düdük bir koçun sesidir ama iyi bir koç sadece sesiyle değil, kendini kalbiyle duyurur. Ben senin ilk koçundum. Belki de sen başkasının ilk koçu olacaksın, sıra sende."

Son günlerimizde buruk ama yoğun antrenmanlar yaptık. Çünkü Melek öğretmenden öğretmenden öğreneceğimiz basket derslerinin kıymetini daha iyi anlıyorduk. 

Başlangıcın Sonu

Ve o son gün geldi... Son antrenman. Son düdük. Melek öğretmen vedalaşmak üzere antrenmanı bitirdi.  Elindeki topu yere bıraktı. Takımına gururla son bir kez baktı. Sesi net ama gözleri doluydu:

"Basketbol, sayı atmaktan ibaret değil çocuklar... Basketbol sahası; karakterin, sabrın ve dostluğun inşa edildiği bir yerdir. Sahada ter dökerken dostluk kurar, düşerken yeniden ayağa kalkmayı öğrenirsiniz. Bazen pas vermek en güzel sayıdan da değerli olur. Beni en çok mutlu eden şey, sizleri sadece oyuncu değil, iyi birer insan olduğunu görmekti. Belki Fransa'da şampiyonluk yaşarım, ama şunu unutmayın benim gerçek kupam sizlersiniz."

Okul müdürünün arabasına kadar ona eşlik ettik. Biz omuz omuza durmuş, gözlerimiz dolu dolu onun arabaya binişini izliyorduk. Araba uzaklaşırken sessizliğimizi bozmadan bekledik. Araba ufuktan kaybolunca gözyaşlarımız toprakla buluştu. 

O gece günlüğüme sadece şunu yazabildim:

"Her veda bir pastır. Melek öğretmen pası bana attı. Topla ne yapacağım artık bana kaldı."
spacer

SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | Yeni Bir Diyar, Yeni Bir Sınav (7)

 Bölüm 7

Yeni Bir Diyar, Yeni Bir Sınav

Son turnuvada rakiplerimize göre daha üstün olmamız ses getirmişti. Her yerde, hatta yerel gazetemizde takımımız hakkında övgüler diziliydi. Melek öğretmenin dediğine göre, bazı basketbol ustaları maçlarımızı izlemek istiyormuş. Başarımız, semtin sınırlarını aşarak başka şehirlerde bile duyulmaya başlamıştı.

Seni Basketbol Takımına Aldım

Başarımız sınırları aşmıştı. Malatya Beyler Deresi Spor Vakfı, üç gün konaklamalı Kayısı Festivali Basketbol Turnuvası için bize davet yazısı yolladı. Bu başka bir şehre gidip orada kalmak anlamına geliyordu. Basketboldaki başarımız coğrafi sınırlarından taşıyordu. Bu teklifin içinde yer almak bile bizim için büyük onurdu.

Turnuvada ev sahibi Beyler Deresi, Paris Sein Nehri takımı, Fransa'da göçmen çocuklardan oluşan bir okul takımıydı. Atina Olimpos ise Yunanistan'ın kaybolmuş semtlerinden keşfedilmiş oyuncuların bulunduğu bir okuldu. Uluslar arası bir basketbol havası vardı. Farklı diller, farklı kültürler... Ve biz, İstanbul'un kenar mahallesinde yeşeren genç bir takımdık. 

İçimde bambaşka bir heyecan vardı. İlk kez ailemden ayrı kalacaktım. 16 kişilik basketbol kafilesiyle beş gün sonra otobüs yolculuğuyla Malatya'ya gidecektik. Her antrenmandan sonra soyunma odasında bu yolculuk konuşuluyordu. Meryem ile Reyhan serbest zamanlarda neler yapacaklarını planlıyordu:

"Seninle kıyafetlerimizi değiştirip farklı kombinler yapabiliriz. Ona göre valizini hazırla!" dedi Reyhan, gülümseyerek.

Tuğba ise heyecanını daha coşkulu ifade etti:

"Son ses müzik açıp çılgınlar gibi dans ederiz!" derken heyecanı gözlerinden fışkırıyordu.  "Seninle aynı odada kalmak istiyorum Nina!" dedi.

Yolculuk için valizimi hazırladıktan sonra not defterime aynen şu cümleleri yazdım:

"Hayatımda ilk kez bambaşka bir yerde olacağım. Kendimi WNBA oyuncusu gibi hissediyorum. Deplasmanda yaşanacak maç serisindeymiş gibi... Umarım play off sırası kazanacak sonuçlar alırız."

Kayısı Festivali Basketbol Turnuvası Başlıyor

Uzun bir yolculuğun ardından turnuva gününün geldiği Malatya şehrine vardık. Önce kalacağımız öğrenci yurduna yerleştik. Bizi karşılayan yeni yüzler vardır. Yeni bir şehirde olmanın heyecanıyla çevremizdeki her şeyi büyük bir dikkatle gözlemliyorduk.

"Hoş geldiniz" sesleri yankılanıyor, biz de heyecanla "Hoş bulduk" diyorduk. Malatya'nın ortasından geçen, üzeri renkli ışıklarla süslenmiş deresi beni büyülemişti. Kayısı Festivali için süslenmiş caddeler, ışıl ışıl süzülen Beyler Deresi ve mis gibi kokan meyve kokusu... Bu şehir bizi bağrına basmaya hazırlanıyordu. Her yer bayram yerine dönmüştü.

Odalarımız üçer kişilikti. Odaya çıkmadan önce Melek öğretmen küçük bir toplantı yaptı. 

"Çocuklar, burada artık sizi sadece semtiniz değil, başka şehirden gelen insanlar da izleyecek. Bu turnuvaya özel olarak yetenek avcıları da davet edildi. Hatta Kocaeli ilinden Güngör Yıldırım da burada olacak. Kulaklarınıza küpe olsun diye söylediğim sözümü unutmayın: Başarılı olmak istiyorsanız fundamental, çok tekrar ve detay... İşte şimdi bunu göstereceğiniz bir zamandasınız."

Oda numaralarımızı ve oda arkadaşlarımızı öğrendik. Ben Çiğdem ve Burcu 102 numaralı odada kalacaktık. Bu kombinasyon beni çok sevindirdi. Hem Burcu'yu hem de Çiğdem'i çok seviyordum. İkisiyle aynı odayı paylaşmak bana güç verdi.

Odalarımıza yerleştikten sonra yemekhanede buluştuk. Ardından yaklaşık 45 dakikalık bir toplantıdan sonra turnuvanın açılış maçı için Olimpos'la oynamak için spor salonuna hareket ettik.

Sahaya ısınmak için çıktığımızda herkes çok rahattı. Belki de bir önceki turnuvada kazandığımız şampiyonlukla ilgiliydi. Ama maç başladığında sanki bir duvara çarpmıştık. Atina Olimpos beklenmedik şekilde güçlüydü. Daha maçın ikinci dakikası dolmadan 2-17 ilerdeydiler.

Beni tutan oyuncuyu bir türlü geçemiyordum. Her denememde başarısız oluyor ve bu beni sinirlendiriyor, daha çok hata yapıyordum. Ayşe bu durumu görüp bana destek olmaya çalıştı:

"Hadi Elif! Ayağa kalk!"

Ama top elimden kayıyordu. Bir hücum sırasında Nina topu aldı, coast to coast gitti. Fastbreak atmak için kanattan koşuya başladım. Savunma Nina'yı kapatınca pası bana attı. Topu aldığımda çember önümdeydi, bomboştum. Turnikeye gittim, bir adım, iki adım, sıçradım... Ama geriden gelen adını hiç unutmayacağım 9 numaralı Elene hayallerimi yerle bir eden öyle bir blok yaptı ki, top tribünlere uçtu. Yere düştüğümde koca salon küçücük geldi. Fırlatılan top değil bendim, gözlerim yaşlarla doldu. Kimse görmesin diye formamla gözyaşlarımı sildim. Yenilgilerim... Ahh benim yenilgilerim beni unutmadınız demek...

Melek öğretmen bu pozisyondan sonra mola aldı ve beni oyundan çıkardı. İlk devre boyunca bir daha da oyuna almadı. Mola sırasında Melek öğretmen çok sertti:

"Buraya sizi alkışlamak için getirmedim! Basketbolunuz gelişsin diye getirdim. Kazanmak için mücadele etmeniz gerekir. Ruhunuzu ortaya koyduğunuzda kaybetseniz bile asıl kazanan siz olursunuz."

Bu sözler yüreğime bir ok gibi saplandı. Çiğdem'in elini sıkarak:

"Hatırlıyor musun? Bahçede kuzenlerine karşı oynadığımız 2'ye 2 maçı? Vazgeçmemiştik. Şimdi de vazgeçmeyelim."

Devre bittiğinde 12-33 gerideydik. Önceki turnuvadan dolayı kibir tüm takımı ele geçirdiği için boynumuz bükük odaya yürüdük. Soyunma odasında Melek öğretmen gözlerimizin içine bakarak konuştu:

"Daha çok maç kaybedeceksiniz. Ama her seferinde yüreğinizi ortaya koymazsanız, hiç kazanamazsınız. Gerçek kazanç, skora değil mücadeleye bağlıdır. Şimdi sahaya çıkıp yüreğinizi sahaya koymanızı istiyorum. Bu takımın karakteri budur, karakterinizi gösterin!"

Melek öğretmen, Meryem ve Tuğba'ya savunma ribauntlarının alınması için box-out yapmalarını söyledi. Her ölü topta run and jump baskı yapmamızı, orta kulvarı kapatmamız gerektiğini ve agresif adam adama savunma yapmamızı istedi. Kanatlardan oynanacak tüm pick and roll savunmalarında ikili sıkıştırma taktiğini özellikle vurguladı.

"Hooop 1, 2, 3... Söz!" diye bağırıp sahaya çıktık.

İkinci yarıda Gamze sakatlandı. Melek öğretmen gözümün içine baktı: "Elif!" dedi. Anladım, "ayağa kalkma zamanı" diyerek oyuna girdim. Yardıma yardım pozisyonundayken pas arası yapıp fastbreak'e fırladım.  Reyhan'a asist yaptım. Bu sayı tüm takımı ateşledi. Bu basket sadece 2 sayı değildi, takımın ruhunun sahaya dönmesiydi. Ribauntlarda Meryem ve Tuğba savaşıyordu. Savunmada hatasız oynuyorduk. 11-0'lık seriyle farkı kapattık.

Seyirciler bile bizim için tezahürata başladı: "Yaşa! Bu kızlar pes etmiyor!"

Bir ara farkı 5 sayıya indirdik ama rakip karşılık vermeyi başardı. Maçı 57-49 kaybettik. Yenilmiş olmamıza rağmen ikinci yarıda bambaşka bir takım olmuştuk.

Soyunma odasında Melek öğretmen tek bir cümle kurdu:

"Bu maçı skor tabelasında kaybettiniz. Ama asıl oyunu, yani karakterinizi sahaya koyarak ruhunuzu kazandınız. Tebrikler!"
spacer

SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | Turnuva Günü (6)

 Bölüm 6

Turnuva Günü

"O sabah gözlerimi açtığımda, kalbim göğsümde zıp zıp ediyordu. Geceden beri içimde bir kıpırtı, midemde kelebekler vardı. Bugün ilk maçımın olduğu gündü ve ben uyuyamamıştım bile."


Seni Basketbol Takımına Aldım

Uyandığımda odama hafif bir güneş ışığı sızıyordu. Pencereyi araladım, hava ne sıcak ne de soğuktu. "Tam basketbol havası," dedim kendi kendime.

Benden hemen sonra annem, sonra da babam uyandı. Kahvaltı masası her zamankinden farklıydı. Annem en sevdiğim yumurtayı yapmış, babam da ekmeği kızartmıştı. Küçük kardeşim bile uyanmış bana heyecanla bakıyordu.

Kahvaltı yaparken babam gözlüğünü düzelterek bana döndü:

"Bak kızım," dedi. "Bu sabah senin için sıradan bir gün değil. Heyecanlısın biliyoruz. Ama şunu unutma; maçı kazanman ya da kaybetmen önemli değil. Önemli olan o sahaya yüreğinle çıkman. Sahada cesaretle durduğun her saniye formanı taşıman bizim için bir önemlidir. Seninle gurur duyuyoruz." 

Annem de elimi tuttu:

"Senin o sahaya çıkman bile büyük zaferdir. Yeter ki eğlenmeyi unutma!" dedi.

"Abla basket atınca bana el salla tamam mı?"

Bu sözlerle içimdeki kelebekler özgürleşti. Beni çok güçlü hissettirdi. İşte o gün o kahvaltı masasında kendimle gurur duymaya başladım.


Maça Doğru

Derslerin bitimiyle tüm takım, ablalarımızla birlikte okulun yemekhanesinde buluştuk. Belli ki, Melek öğretmenimizin bizim için yaptığı bir organizasyondu. Benim gibi çaylak oyuncuların yüzlerinde heyecan doluydu. Ablalarımızsa yanımızda bulunarak bize destek oluyordu.

"Ben pota altında elimi kaldırdığımda pası elime doğru at Ayşe!" dedi Meryem heyecanla.

"Ribaundu alırsam Elif'i hızlı hücuma koşturarak ona uzun bir pasla asist yaparım," diye ekledi Ayşe.

"Merak etmeyin," dedi Burcu, "hiçbir kız beni kolay kolay geçemez."

Bu heyecanlı sohbetler yemekhaneyi tatlı bir uğultuya boğdu. Sonunda Melek öğretmenimiz ayağa kalktı:

"Hadi kızlar! Şimdi çıkıp basketbolumuzu oynama zamanı. Ama unutmayın, en önemli şey eğlenmek ve takım olmaktır."

Basketbol sahasına ulaştığımızda turnuvanın ilk maçı oynanıyordu. 50'liler Spor ile karşı mahalenin okulu kozlarını paylaşıyordu. Tribündeki yerimizi aldığımızda gözümüz hemen Esentepespor'a takıldı. Karşıdan sahaya yürürken göründüler. Uzun boylu, güçlü oyuncular. Bir an içimden "acaba baş edebilir miyiz?" diye geçirdim. 

Çiğdem'e döndüm:

"Ne düşünüyorsun? Bu takıma karşı ne yapabiliriz?"

Çiğdem hiç tereddüt etmeden yanıtladı:

"Önemli olan boy değil Elifim. Sahaya çıktığımızda öğretmenizin bize öğrettiklerini ne kadar doğru yaparsak, o kadar güçlüyüz demektir. Fundamental her şeydir."

Bu sözler bana güven verdi. Aklıma Çiğdem'le onun arka bahçesindeki ikiye iki oynadığımız maç geldi. Erkek kuzenlerine karşı oynamış, 21-17 kazanmıştık. Maçı bitiren basketi hala hatırlıyorum. Çember altından kanada güçlü bir kat yapmıştım. Pası aldığımda küçük kuzen karşımdaydı. Çiğdem basket kat yaparak bana ISO oynamam için alan yaratmıştı. Jab step yaparak savunmayı tarttım. Sonra jab cross ile onu geçtim. Stop yaptım, pump fake attım. Küçük kuzen sıçrayınca topu sakince potaya bıraktım.

Bu maçın sonunda annelerimizden aldığımız bir takdir oldu; Çiğdem bana alan açarak takım oyununun gerçek zaferinin önünü açmıştı.

Maç Başlıyor

Soyunma odasında Melek öğretmen son direktifleri verdi. Sonra dip çizgiye tek sıra dizildik. Kaptan Meryem önde, hepimiz onun arkasında sahaya koştuk. Orta yuvarlakta bir küme olduk.

"Bir, iki, üç... Söz!" diye hep bir ağızdan bağırdık.

Isınma sırasında kalbimdeki atış hızı henüz yavaşlamamıştı. Ama terlemeye başladıkça sakinleşme de beraberinde geldi. Artık ayaklarım yere daha sağlam basıyordu. Maça başlamaya hazırdım.

"Çiğdem, Meryem, Elif, Burcu ve Tuğba... İlk beş başlıyor!" dedi Melek öğretmen.

Kenardaki arkadaşlarımızla el tokuşturduk. Hava atışına yerleştik. Meryem sıçrayarak topu kazandı. Top bana geldi. İki dribling yaptım, savunmanın dengesizliğini gördüm. Çiğdem savunmanın arkasına sarkmıştı. Zamanında attığım sektirme pasla Çiğdem topu yakalayıp hiç sektirmeden turnike attı. 2-0 öndeydik.

"Savunmaya dönün! Geriye koşun!" diye bağırdı Melek öğretmen.

Savunmaya geçtik. Adam adama oynadık. Esentepespor'un paslaşmaları sırasında Tuğba araya girdi ve topu çaldı. Çiğdem ve ben kanatlardan hızlı hücuma koştuk. Tuğba topu hızlıca sürdü ve Çiğdeme pas attı. Çiğdem de hemen topu bana gönderdi. Bir baktım ki potayla aramda kimse yok. Çembere yaklaşarak el alttan turnikemi attım. Ve... basket!

Top çemberden geçerken zaman sanki durdu. Bu benim hayatımda attığım ilk basketti. Tribünlerdeki alkışları duyunca gözlerim doldu ama kendimi tuttum. "Bu daha başlangıç," dedi içimden.

Maç boyunca biz daha çevik ve organize oynadık. Esentepespor bizen daha iri olsa da takım oyunumuz karşısında etkisiz kaldılar.

Son korna sesiyle skor tabelasında 41-25 yazıyordu. Biz kazanmıştık. Sahada herkes bir birine sarıldı. Meryem'le Reyhan havaya zıplayıp çığlık attı. Ayşe, Tuğba ve Burcu mutluluktan gülüyordu. Çiğdem bana dönüp yumruğunu uzattı. Yumruklarımız birleşirken gözlerimiz parlıyordu.

Melek öğretmenimiz saha kenarında el çırparak bize yaklaştı. Yanımıza geldiğinde hepimiz onu pür dikkat dinledik.

"Kızlar," dedi yumuşak ama kararlı bir sesle. "Bugün sadece bir maçı kazanmadınız. Bugün kendinize inandığında neler yapabileceğinizi hepimize gösterdiniz. Rakibin boyları uzun olabilir, güçleri fazla olabilir ama siz takım olarak oynadınız. Cesur oynadınız. Fundamental dediğimiz o temel şeyler var ya... İşte onları kalpten yaptınız. En önemlisi birbirinize inandınız."

Sonra başını hafifçe eğip hepimize konuşur gibi devam etti:

"Basketbol sadece bir spor değildir. Sahada ne yapıyorsan hayatta da onu yaparsın. Bugün sahada korkmadan oynayan sizler, yarının cesur kadınları olacaksınız."

Hepimizin gözleri doldu ama kimse ağlamadı. Sadece birbirimize  daha sıkı sarıldık. Bu kucaklaşmada hem maçın coşkusu hem de hayatın ilk büyük sınavını geçmenin gururu vardı.

Melek öğretmen daha sonra şunları ekledi:

"Bugün ilk maçtı. Daha nice maçlar oynayacaksınız. Bazen kazanacak, bazen kaybedeceksiniz. Ama bugün hissettiklerinizi unutmayın. Çünkü bu duygular gerçek bir takımın kalbidir."

Ardından elini ortaya doğru uzattı:

"Şimdi birlikte bağırıyoruz: Bir, iki, üç..."

"Söz!" diye hep bir ağızdan bağırdık.

İşte o an, turnuvanın o ilk günü, hayatımın unutulmaz anlarından biri oldu. 
spacer

SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | İlk Turnuva Heyecanı (5)

 Bölüm 5

İlk Turnuva Heyecanı

Antrenmanlara başladığım ilk günden bu yana üç ay geçmişti. Günlerin nasıl geçtiğini bile anlamadım. Basketbol antrenmanlarının yapıldığı saha beni yürekten çağıran, ait olduğum bir yer hissi veriyordu. Antrenmanlarıma erkenden giderek öğrendiğim hareketleri tekrar ediyordum. Melek öğretmenin gösterdiği şut tekniği üzerinde özellikle çalışmalar yapıyordum. Eskiden potaya bile yetişmeyen üç sayılık atışlarım artık yerini buluyor. Hatta bazen fileyle buluşan o sesi veriyor. Çuf.


Seni Basketbol Takımına Aldım

Antrenmanlar yapılırken, takım arkadaşlarımdan Çiğdem ile çok yakın arkadaş olduk. Çiğdem hem takım  hem sınıf arkadaşımdı, hem de en büyük destekçilerimden biriydi. Okulda, tenefüsste hatta bazen de sınıfta fısıltıyla basketbol konuşuyorduk. "Bu hafta sonu ayak çalışmaları yapalım mı?" diye sorduğu bir gün bana şunu dedi:

"Babam arka bahçemize bir pota kurdu, istersen hafta sonu bize gel birlikte basketbol oynayalım."

İlk gittiğimde gözlerime inanamadım. Arka bahçede toprağın üzerinde yükselen tahta direkler üzerinde el yapımı bir pota vardı. Potayı Çiğdem kendi elleriyle boyamış hatta potanın kenar çizgilerini de yapmıştı.

"Babam demirciden bu çemberi yaptırmış, görünce büyülendim." dedi gururla.

Ben de büyülenmiştim. Toprak zemin, ayaklarımın altına yumuşacık bir his veriyordu. Zıplayınca çamura basar gibi oluyordu ama yine de çok güzeldi. Toprak zeminde topu sektirmek zor olduğundan daha güçlü dribling yapmam gerekiyordu ama bu benim için bir fırsattı. Çiğdem ile antrenmanın olmadığı günlerde burada buluşup, saatlerce basketbol oynuyorduk. Dribling becerilerim bu sayede çok gelişti.

Bir gün antrenmana başlamak için Melek öğretmen düdüğünü çaldı. Alkışlayarak orta yuvarlakta toplandık. Melek öğretmenin yüzünde bir gülümseme ve heyecan vardı. 

"Çocuklar," dedi, "bugün size güzel bir haberim var." Uzun süredir antreman yapıyorsunuz ve öğrendiklerinizi göstermek için şimdi karşınıza güzel bir fırsat çıktı. Önümüzdeki hafta sonu Esentepespor ile maçınız olacak!"

"Yaaşaasııın!" diye bir anda bağırdık. O an sevinçle zıplayanlar, birbirine sarılanlar oldu. Ben ise içimden "ilk maçım..." diye geçirdim. 

Melek öğretmen sözlerine devam etti:

"Bu bir dostluk turnuvası olacak. 50'ler spor kulübü ve karşı mahallenin okul takımı da turnuvada olacak. Dört takımın olacağı bu turnuvada kazanmaktan çok eğlenmeniz benim için önemli. Ama her şeyden önemlisi, güçlü yanlarımızı ve geliştirmemiz gereken taraflarımızı göreceğiz."

Kafamda hemen bir maç canlandı, Zeynep ablanın son saniye turnikesi... gözümde o anlar yeniden oynandı.

Skor 43-43'tü. Maçın bitimine 19 saniye kalmıştı. Rakibin en iyi oyuncusu Nina topu aldı. Ama karşısında Zeynep abla vardı. Nina, bir sağa bir sola gitmeye çalıştı ama her hamlesinde Zeynep abla bir gölge gibi onun karşısındaydı. Nina çembere gidemeyince köşeye doğru pas atmak zorunda kaldı. Köşede atılan şutta Zeynep abla harika bir box out yaparak ribaundu aldı. Tabelaya baktığımda 7 saniye kalmıştı. Zeynep abla hemen elindeki topla coast to coast koşusu yaparak birden bire sahayı ikiye böldü. Sağa dribling, sonra bir crossover, Nina geride kalmıştı. Zeynep abla turnikeye başlarken Helen savunmaya yetişti. "Aman tanrım blok yapacak!" dedim içimden. Ama Zeynep abla havadayken kıvrak bir hareketle çemberin tersinden turnikeyi bıraktı. Potaya çarpan top çembere değip sayı olmasıyla korna çaldı.

Maç bitmişti. 45-43 kazanmıştık.

İşte o maçtan sonra Zeynep abladan coast to coast öğrenmeye başladım. Her antrenmanda Zeynep abla bana birkaç tüyo veriyordu. Bir gün Melek öğretmen beni yanına çağırdı:

"Elifciğim, bakalım coast to coast becerilerin nasıl gidiyor?" dedi.

Bazen iyi yapıyordum, bazen kötü ama denemeye devam ediyordum.

Antrenman sonunda Melek öğretmen bize maçlarda giyeceğimiz formaları verdi. O an kalbim daha hızlı atmaya başladı. 

"Elif, senin forma numaran 14," dedi.

14 numarayı elime aldığımda üzerindeki yazılara, kumaşın dokusuna uzun uzun baktım. Bu ilk maçımda giyeceğim formaydı. Formamı giydiğimde kendimi ablalarımla oynayan biri gibi hissettim. 

Maç günü yaklaşırken kendimi hayatımda ilk defa bir basketbolcu gibi hissetmeye başlamıştım.
spacer

TANITIM | Seni Basketbol Takımına Aldım

Tanıtım 

Çok çeşitli yerlerden destek alarak "Seni Basketbol Takımına Aldım" isimli bir roman yazmaya çalıştım. Yazarken pek çok hata yaptım. Yazım hatalarından, anlatım bozukluklarına, yazarken kullandığım dile kadar. Ama yine de basketbol hikayesini yazmaya devam ettim. 

Yaklaşık üç yıl süren bu yolculuğumda öncelikle basketbol hayatımda yaşadığım anılar, anılarımdaki zaman zaman gerçek kişilikler, yazarken desteklerini esirgemeyen öğretmen arkadaşlarım, öğrencilerim ve birlikte çalıştığım basketbol oyuncularına teşekkür ederim.

Seni Basketbol Takımına Aldım

Seni Basketbol Takımına Aldım, Neyi Anlatıyor?

Seni Basketbol Takımına Aldım, bir çocuğun basketbola, arkadaşlığa ve adalete duyduğu inancın öyküsüdür. 

Elif, utangaç ama yetenekli bir öğrencidir. Melek öğretmenin onda yaktığı umut ateşi, onu basketbol sahalarında kendini bulduğu bir yolculuğa çıkarır. Ancak hayat her zaman adil değildir. Takımın başına gelen Bekir koçla birlikte mücadele sadece rakip takımlara karşı değil, sisteme ve adaletsizliğe karşı verilir.

Elif'in liderliğinde büyüyen bu küçük takım; sadece şampiyonluk için değil, bir arada durmanın, birlikte başarmanın ne anlam ifade ettiğini anlatıyor.

"Melek'in Son Sesi" olarak adlandırdıkları son sezon, sahadaki basketlerden daha önemli şeyleri anlatır: Bir pasın değiştirebileceği hayatları.

Bu hikaye, genç basketbolcu adayları ve hayal kuran herkes içindir. Çünkü bazı paslar sadece sahada değil, hayatın ta kendisinde atılır.

Hikayede Hangi Konular İşlenmiştir?

Basketbol hikayesinde; liderlik, kadın dayanışması, değişimle başarılan uyum, adaletsizliğe karşı sisteme baş kaldıran sessiz direniş, basketbol ruhunun tutkuyla birleşmesi ve gençlerin seslerini bularak hayallerinin peşlerinden gitmeleri işlenmiştir.

Seni Basketbol Takımına aldım hikayesinin düzenlemesinde yapay zekadan yardım aldım. Bu yardımlardan da pek çok şey öğrendim. Hikayede zaman zaman gerçek karakterleri de işlemeye çalıştım.

Basketbol büyüsünü hayatıma koyarak bana yol çizen basketbol ustalarıma, arkadaşlarıma ve benden sonraki nesile minnetle...

Bazı paslar sadece sayı getirmez, hayat ta değiştirir.

spacer

Türkiye'de Bir İlk: Basketbol Lisesi

 Türkiye’de bir ilk hayata geçiriliyor. Basketbol Lisesi açılıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Basketbol Federasyonu arasında imzalanan işbirliği protokolüyle başlatılan bu proje, basketbolun ülkemizdeki gelişimine ivme kazandırmayı hedefliyor.

Basketbol Lisesi

Geleceği İnşa Eden Bir Model: Basketbol Lisesi

Basketbol Lisesinin temel amacı, gençleri hem akademik hem de sportif alanlarda yetiştirerek Türkiye basketbolunun geleceğine sürdürülebilir bir katkı sağlamaktır.

Basketbol Lisesi; sporcu, antrenör, yönetici, hakem ve basketbolun diğer paydaşları arasında nitelikli insan kaynağı yetiştirmeyi hedeflemektedir. İstanbul'daki Basketbol Gelişim Merkezi içerisinde yer alan bu modern tesis, tam donanımlı 8 dersliğiyle yaklaşık 200 öğrenciye ev sahipliği yapacak.

Okulun Kuruluş Süreci ve Başvuru Takvimi

Basketbol Lisesi protokolü 2024 yılında imzalandı. İlk öğrencileriyle 2025-26 eğitim-öğretim yılına başlayacak. Aday öğrenciler; akademik başarıları, spor geçmişleri ve özel yetenek sınavındaki performansları doğrultusunda değerlendirilecektir. İlk etapta 24 kız ve 24 erkek öğrenci, Türkiye'nin  Basketbol Lisesindeki ilk öğrencileri olmaya hak kazanacak. 

Başvuru ve okula kayıt süreciyse;
  • Ön başvurular: 29 Mayıs - 23 Haziran 2025
  • Özel Yetenek Sınavı: 27 Haziran - 8 Temmuz 2025
  • Sonuçların Açıklanması: 11 Temmuz 2025
  • Kesin Kayıtlar: 12-17 Temmuz 2025
Başvuru için adayların sekizinci sınıftan mezun olmaları ve en az iki sezon lisanslı basketbol oynamış olmaları gerekmektedir.

Öğrenci İçin Kazanımlar

Basketbol Lisesi öğrencileri, basketbolun profesyonel gelişimi içerisinde çok yönlü eğitim alacaklardır. Bunlardan bazıları:
  • Sistematik bir yapıda akademik eğitim alacaklar.
  • Eğitim ve sporu dengeli bir biçimde sürdürerek kariyerlerinde avantajlar kazanırlar.
  • TBF'nin desteğiyle en güncel yaklaşımlardan an be an haberdar olurlar.
  • Mezun olduklarında TBF'nin 1. Kademe yönetici programına dahil olurlar.
  • Spor psikoloğu, beslenme uzmanı gibi alanında deneyimli hocalarla potansiyellerini en üst seviyeye taşıma fırsatı yakalarlar.

Koçlar ve Kulüpler İçin Kazanımlar

Basketbol Lisesi yalnızca öğrencileri değil, basketbol çevresini de ileriye taşıyacak pek çok fırsat sunabilir:
  • Koçlar ve kulüpler, sistemli yetişen sporculara daha nitelikli yönlendirme yapabilir.
  • Eğitim modelinden doğan doğan sonuçlardan dolayı sporcularının fark yaratmasını sağlayabilir.
  • Basketbolun geleceğine sürdürülebilir yüksek standartlar kazandırır.
  • Okulun uzmanlığı ve birikimi, kulüpler ve koçlar için de referans ve rehberlik oluşturabilir.
  • Basketbolun birleştirici gücüyle gençlerin akademik ve sosyal gelişimlerine katkı sağlayabilir.

Vizyonum ve Basketbol Lisesine Katkı Dileğim

Basketbol Lisesini, Türkiye basketbolunun geleceği için atılmış tarihi bir adım olarak görüyorum. Eğitimin ve basketbolun entegre olduğu bu modelin, gençlerin potansiyellerini arttıracağına yürekten inanıyorum. 

Önümüzdeki süreçte sporcu, antrenör, yönetici, hakem ve spor beslenme uzmanı gibi pek çok alanda nitelikli insan kaynağı yaratılacağına ve bunun basketbolumuzun çıtasını yükselteceğine inanıyorum.

Basketbol Lisesinin eğitim sistemi geliştikçe TÜBAD, BİDEV, Özel Olimpiyatlar Türkiye gibi kurumlarla yapılacak iş birlikleri sayesinde etkinin daha geniş bir alana yayılacağına ve ülkemizde güçlü bir basketbol geleneği oluşacağına inanıyorum.

Basketbol koçu ve beden eğitimi öğretmeni olarak bu vizyonun bir parçası olmak istiyorum. Özellikle büyük ustalardan aldığım bilgi birikimiyle, hem koçluk hem eğitimci kimliğimle basketbolun gelecek kuşaklarına ilham vermeyi ve katkıda bulunmayı gönülden arzu ediyorum.

Bu nedenle yetenek sınavlarından aldığım görevi büyük bir onurla layıkıyla yerine getirmeyi amaç ediniyorum. Ardından Basketbol Lisesinde sorumluluk almak ta hedeflerimden biri olmaktadır.

Sonuç olarak yıllardır yaptığımı beden eğitimi öğretmenliğini ve koçluğu basketbolla buluşturarak bu güzel oyuna katkı vermek, meslektaşlarımla birlikte Basketbol Lisesini geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak ve basketbolun geleceğine dokunmak istiyorum.

Basketbolun birleştirici ruhuyla herkese selam olsun!
spacer

21 Haziran Dünya Emekçi Antrenörler Günü

 Dünya Emekçi Antrenörler Günü'nün 21 Haziran'da kutlanması, sporun görünmeyen kahramanlarına dikkat çekilmesi açısından önemlidir. Antrenörler gününde sadece başarılar kazanan koçları onurlandırmaz, aynı zamanda koçların karşılaştıkları zorlukları ve onların spora verdiği emeği onurlandırılmalıdır.

Basketbol koçları özelindeyse, bu emek çoğu zaman saha dışında da devam eden maddi karşılığı kısıtlı ama manevi yükü paha biçilmez bir çabadır.

National Coaches Day

21 Haziran Dünya Emekçi Antrenörler Günü Kutlu Olsun!

Basketbol koçları, özellikle altyapıda görev yapan kadın ve erkek emekçi antrenörleri, büyük ustaları ve yaşamını yitirmiş olan basketbol emekçilerini bu vesileyle minnet ve saygıyla anıyorum.

Basketbol koçları, oyuncuların bireysel gelişimini sağlamak, takım kimyasını oluşturmak, stratejik kararlar vermek ve bir yandan da insan yetiştirmek gibi çok yönlü sorumlulukları vardır. Özellikle altyapıda çalışan koçlar, sadece sporcu değil, karakterli bireyler yetiştirme sorumluluğunu çok iyi bilir. 

Bir çocuğun hayatına dokunmak, onun disiplinli, özgüvenli, dayanışma içerisinde olan ve topluma örnek olmasına katkı sunmak koçların yaşam biçimidir.

Sahada ve Ötesinde Basketbol Koçları

Kulüplerin ve milli takımların geleceği, altyapıda atılan temellerle boyut kazanır. Bu temeli atan, sporcuların ilk adımlarına rehberlik eden, sadece basketbol oyununu değil, aynı zamanda takım olmayı, mücadeleyi, sportmenlik ruhunu öğreten basketbol koçlarının emeği paha biçilmezdir.

Her ne kadar basketbol koçluğu meslek olarak tanımlanmasa da, benim için basketbol koçluğu özünde bir emek mesleğidir. Bu emeğin karşılığı sadece alınan ücretle değil, yaratılan ürünle ölçülmelidir. Bir çocuğun potaya attığı ilk basket, alınan ilk galibiyet ya da bir sporcunun "hayatıma yön veren kişi koçumdu" demesi bu emeğin kıymetini ortaya koyar.

Uzun çalışma saatleri, saha içi ve dışı sorumluluklar, düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşuları ve daha niceleri... Tüm bu zorluklara rağmen görevini büyük bir özveriyle sürdüren basketbol koçları gerçek bir spor emekçisidir.

Koçların Yaşadığı Sorunlar

Bu özel günde basketbol koçlarını saygıyla anarken, yaşadıkları sorunları bir kez daha vurgulamak isterim:
  • Koçların sosyal güvencesi sağlanmalıdır. Birçok koç, sigortasız, geçici veya yarı zamanlı çalışmak zorundadır. Bu durum altyapıdaki kulüp organizasyonlarında oldukça yaygındır.
  • Mesleki gelişim imkanları için eşit şartlar oluşturulmalıdır. Ekonomik ve coğrafik sebeplerden dolayı özellikle genç koçların gelişimi kısıtlıdır.
  • Kadın koçların temsiliyeti artmalıdır.
  • Antrenörlük bir mesleki uzmanlık olarak tanımlanmalıdır. Koçluğun meslek olarak tanımlanmaması antrenörlerin emeğini değersizleştiren bir bakış açısı doğurmaktadır.
  • Düşük ücret adaletsizliğine son verilmelidir. Koçların kazançları genelde yapılan işe ve harcanan emeğe kıyasla oldukça yetersizdir. Haftanın neredeyse her günü çalışan altyapı koçları geçimini sağlamakta zorlanmaktadır.
Tüm bu sorunlar ışığında belirtmek isterim ki, daha adil bir antrenörlük için;
  • Koçların örgütlenmeleri teşvik edilmelidir. (TÜBAD, BİDEV, Spor Emek Sen gibi)
  • Federasyonun gözetiminde koçların sosyal güvencesi sağlanmalıdır.
  • Kadın koçların spor ortamında daha görünür ve eşit koşullarda yer alması sağlanmalıdır.
  • Altyapı koçluğu, sistemin kıymetli bir zinciri olarak görülüp maddi ve manevi olarak desteklenmelidir.
21 Haziran Dünya Emekçi Antrenörler Günü, sadece kutlamak yapmak için değil, aynı zamanda antrenörlerin emeğinin görünür kılınması için hak ettikleri saygıyı bulma çabasıdır. Koçların emeğini tanımak ve desteklemek sporu adil ve sürdürülebilir yürütmenin de bir anahtarıdır.

21 Haziran Dünya Emekçi Antrenörler Günü'nü kutluyor, oyunda ve her yerde emek veren tüm basketbol koçlarına sonsuz teşekkür ediyorum.
spacer

Babalar Günü ve Basketbol

 William Jackson Smart, annelerinin ölümünden sonra altı çocuğunu tek başına büyüten bir savaş gazisiydi. Bu fedakar babayı onurlandırmak için haziran ayının üçüncü pazar günü yerelde başlayan kutlamalar zamanla küreselleşerek "babalar günü" olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Basketbol ve Babalar Günü

Basketbol, Babalığın Sessiz Dili

Kimiz bir mesajla, kimimiz eski bir anıyla, kimimizse sessiz bir teşekkürle babalar gününü kutluyoruz. Biraz basketbolun içindeyseniz, babalar günü sessiz bir kutlamadan öte pota altına atılan anlamlı bir asist olur. 

Baba figürü çoğu zaman kelimeler yerine eylemlerle kendini gösterir. Tıpkı basketbol gibi. Birlikte antrenman yapmak, tribünde yan yana oturmak ya da parkta bire bir oynamak. Bunlar aslında sessiz bir "seni seviyorum" cümlesidir.

Basketbol kuşaktan kuşağa devredilen bir bayrak gibidir. Bugün çocuklar Curry derken, bizler Jordan diyorduk. Bunlar sadece basketbol topunun etrafında bir hikaye ve birer kahramandır. Tıpkı babamızın hikayesini bize anlattığı gibidir. Basketbol topu bir bayrak gibi bizden sonraki nesillere taşıması için sadece el değiştiriyor.

Basketbol Birlikte, Hayat Birlikte

Basketbol sadece skor yapmak için oynanmaz, birlikte oyunu kurmaktır. Omuz omuza birlikte olmaktır. Boşta olan arkadaşımıza pas atmaktır. Bunlar sadece basketbol maçında değil, hayatta da öğrenilmesi gereken şeylerdir. Bir baba çocuğuyla basketbol oynadığında ona sadece kazanmayı değil, oynamayı ve eğlenmeyi de öğretir. Bu ilişki babanın çocuğuyla ömür boyu sürer.

Basketbol sadece bir spor değil; ilişki kurma, paylaşma, yetiştirme ve birlikte büyüme çabasıdır. Bu yönüyle baba-çocuk ilişkisi güçlü bir bağ kazanır. 

Bazıları içinse babalar günü zordur. Kaybedilmiş bir baba, hiç tanınmamış bir baba duygusunu yaşayanlar için buruk bir gündür. Bu yönüyle babalar günü ayrıca bir hatırlamadır. Bu vesileyle tüm çocuklar için bu babalar gününde potaya bir üçlük atalım.

Babalar Gününde Basketbol Sahalarına

Babalar günü ve basketbol arasında çok derin ve duygusal bağlar kurmak mümkündür. Çünkü basketbol bir paylaşma pratiğidir. Bu yönüyle bakıldığında bugün babamızla basketbol oynamak için elimizde bir fırsat var.

Bu yıl babalar gününde birlikte birkaç şut atarak anlamlı bir basketbol hikayesi oluşturup babamıza eşsiz bir hediye verelim. Çünkü basketbol sadece sayı atmak değil, birlikte geçirilen zamanın kalitesidir.

Birlikte atacağınız her şut sessiz bir sevgidir. Babalar günü kutlu olsun!
spacer

WABC | Dünya Basketbol Antrenörleri Birliği

 2010 yılında üyesi olduğum WABC - World Association of Basketball Coaches (Dünya Antrenörleri Birliği), basketbol koçluğunu bir meslekten fazla görerek basketbolu küresel olarak ele alan güçlü bir yapıdır.

WABC'nin temel amacı, basketbol koçlarının becerilerini geliştirerek oyunun kalitesini arttırmaktır. Dünyanın her yerindeki koçların ortak bir vizyonla gelişimlerini sağlamaktır.

Dünya Antrenörler Birliği

WABC'nin Yapısı

WABC, FIBA'nın resmi denetimi ve desteğiyle faaliyet gösterir. Koç gelişimini küresel alanda ele alan bir kuruluştur.

Bu yapının hedefi yalnızca bireysel koç gelişimi değildir. Aynı zamanda basketbolun her seviyede daha kaliteli, daha tutarlı ve daha öğretici olması için basketbol oyununa katkı sağlar.

WABC'nin Temel Faaliyet Alanları

Koçluk Eğitimleri

WABC, dünyanın her yerinde düzenlediği antrenörlük seminerlerinde güncel teknik ve taktik bilgilerini üst düzey koçlarla vermektedir. Hem üst seviyede hem de temel seviyedeki koçlara fırsat eşitliği sunmaya özen gösterir.

Kaynaklar

Koç gelişimindeki sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla, kitap, video ve koçluk programı hazırlayarak erişimi mümkün kılmaya çalışır.

Koç Topluluğu Oluşturmak

WABC kendini yalnızca bir eğitim kurumu olarak görmez. Aynı zamanda bir topluluk olarak görür. Böylece bilgi ve deneyim paylaşımı, koçların etkileşimi ve ortak sorunlara çözüm kültürünü geliştirmeye çalışır.

WABC, FIBA Teknik Komisyonuna görüş ve öneriler sunarak basketbolun gelişim sürecinde doğrudan rol oynar. Bu süreçte WABC Dayanışma Komitesi, uluslararası koçluk deneyimi olan, milli takım koçlarından oluşan bir kadroyla hareket eder.

WABC Üyeliği Nasıl Olur?

A kademe koç lisansı alındıktan sonra TBF ile iletişime geçerek WABC üyeliği için ilgili süreç başlatılır. Daha sonrasında üyelik işlemi gerçekleşip tarafınıza FIBA Coach Lisansı verilmektedir. Kişisel deneyimimle şunları ekleyebilirim.
  • Bilgiye ulaşmanın yanısıra, dünyanın farklı yerlerindeki koçlarla aynı zeminde buluşmayı sağlar.
  • Eğitim içerikleri sayesinde hem altyapı hem de üst yapı düzeyinde güncel konulara hakimiyet sağlar.
  • Koçluğun bir birlik olması için dayanışmayı arttır.
WABC üyeliğim, koçluk yolculuğumun bir rehberi de olmuştur. Basketbola küresel bakmamı, sadece kazanmak değil; öğretmeye ve geliştirmeye de odaklanmamı sağlamıştır.

Basketbolun evrensel dilini konuşan, gelişmeye açık her koça WABC ile tanışmayı önermeyi bir görev olarak görüyorum. WABC içeriklerine erişmek için lütfen bağlantıyı tıklayınız. 
spacer

19 Mayısın Ruhu ve Basketbolun Birleştirici Gücü

 19 Mayıs 1919, Atatürk'ün Samsun'a çıkarak bağımsızlık savaşını başlattığı gündür. Bu tarihi adım aynı zamanda gençliğe duyulan güvenin ve inancın ifadesidir. 

Atatürk, bu özel günü gençliğe armağan ederek, onları geleceğin güvencesi olarak görmüştür. İşte bu nedenle 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmaktadır. 19 Mayıs gençliğin azmini gücünü ve kararlığını simgeler.

19 Mayıs ve Basketbol

Gençlik, Basketbol ve Halkın Buluşması

Atatürk, sporun karaktere, disipline, ruhsal gelişime katkısını çok iyi bildiği için bu özel günü gençlik ve spor bayramı olarak gelecek nesillere armağan etmiştir. Spor gençlere bir yaşam öğretisidir. Ter döktükleri her idman, her eforları; bireyin kendini geliştirme ve sorumluluk alması anlamına gelmektedir.

Basketbol, gençlerin hem fiziksel hem de zihinsel gelişimine katkı sağlar. Basketbol sahalarında yalnızca skor yapılmaz; oyun kurulur, hayat planlanır, savunma yapılır, hayat duruşu öğrenilir, pas verilerek paylaşmanın önemi öğrenilir, yılmadan yeniden başlama iradesi geliştirilir. 

Basketbol; düşünme, karar verme, takım olma ve disiplin gibi temel değerleri gençlere aktarma konusunda onlara karakter kazandırmak gibi kusursuz bir iş yapar. 

Basketbol Camiası 19 Mayısın İzindedir

Biz basketbol camiasındaki emekçiler olarak, Atatürk'ün gösterdiği geleceği her 19 Mayısta yeniden yaşıyoruz. Basketbol topunun olduğu her parkta, sokakta ve salonda mücadele ve dayanışma ruhunu yaşıyoruz.

Parkelerde yalnızca pota yoktur. Umut, hedef ve sorumluluklar vardır ve gençlik bunu inşa etmektedir. 19 Mayısta sokakta mahalle aralarında basketbol oynayan her maçta, okul bahçelerinde dönen her turnuvada, profesyonel alandaki her müsabakada gençlerin emanete sahip çıktığını göstermektedir.

Bu bilinç her 19 Mayısta basketbolun birleştirici gücünü ortaya koymaktadır. Gençlerle birlikte yürümeye devam ediyoruz.

Emekçi Basketbol İnsanı Olarak

Bu anlamlı günde basketbol emekçisi olarak 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını yürekten kutlarım.

İnanıyorum ki, basketbolu sadece bir spor değil; bir yaşam biçimi olarak gören gençler değerlerini sahada ve hayatın her alanında temsil etmeye devam edecektir.

Gelecekte parkelerde basketbol oynayacak gençlere sevgilerimle.
spacer

1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı ve Basketbol Emekçileri

 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı, dünya genelinde işçilerin hak mücadelesini ve emeğin değerini vurgulayan, toplumsal dayanışmanın simgesi haline gelmiş özel bir gündür. 

1 Mayıs aynı zamanda spor dünyasında emek veren herkesi kapsar. Basketbol emekçileri de bu çerçevede önemli bir yer tutar. Oyuncular, antrenörler, hakemler, saha görevlileri, sağlık personeli ve çalışan pek çok görünmeyen çalışan emeğin bir parçasıdır.

Basketbol Emekçileri

Basketbol Emekçilerine Tarihsel ve Felsefi Bakış

1 Mayıs, 19. yüzyılda daha insani çalışma koşulları, sekiz saatlik iş günü ve adil ücret talepleriyle başlayan işçi hareketlerinin sembolüdür. Basketbolsa özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren profesyonel bir meslek haline gelmeye başlamıştır. Bu süreçte basketbolcular ve diğer spor emekçileri, haklarını savunmak adına sendikalaşmaya gitmiş, örgütlü mücadele yürütmüştür. Örneğin NBA oyuncuları 1950'li ve 60'lı yıllarda sendikal faaliyet başlatarak emek mücadelesinin önemli bir parçası olmuşlardı.

Türkiye'de de TÜBAD (Türkiye Basketbol Antrenörleri Derneği), BİDEV (Basketbol için Destek ve Eğitim Vakfı), Spor Emekçileri Sendikası, Profesyonel Basketbolcular Derneği basketbol alanında hak temelli faaliyetler yürüten önemli kurumlardır. Bu kuruluşlar, altyapıdan profesyonel seviyeye kadar spor emekçilerinin çalışma koşullarını iyileştirmeyi ve emeğin değerini görünür kılmayı hedeflemektedir.

Basketbol Sektörünün Görünmeyen Emekçileri

Basketbol yalnızca yıldız oyuncularla sınırlı değildir. Her maçın perde arkasında görev yapan saha temizleyicileri, sağlık ekipleri, bilet satıcıları, güvenlik görevlileri ve altyapı antrenörleri gibi birçok kişi, basketbolun sürdürülebilirliğini sağlar. 1 Mayıs, bu görünmeyen emekçilerin de değerinin bilinmesi gerektiğini hatırlatır.

Basketbol, bireysel yeteneklerin öne çıktığı bir spor gibi görünse de, gerçekte ekip çalışmasına ve ortak emeğe dayanır. Başarı; oyuncular, koçlar, kondüsyonerler, sağlık çalışanları ve tüm destek personelinin ortak çabasının ürünüdür. Bu anlamda Karl Marx'ın emek-değer teorisi, basketbolun üretim ilişikileri içinde nasıl bir emek sürecinde dayandığını açıklar.

1 Mayıs'ın özünde yer alan dayanışma, eşitlik ve ortak mücadele ilkeleri, basketbolun takım ruhuyla örtüşür. Altyapılarda görev yapan basketbol emekçileri genellikle düşük ücretler ve zor çalışma koşulları altında emek üretir. Bu da 1 Mayısın ruhuyla bütünleşen bir emek mücadelesini gündeme taşır.

Basketbol, Emek ve Toplumsal Dönüşüm

Basketbol, işçi sınıfı kökenli genç basketbolcu adayları için bir çıkış yolu olabilir. Ancak bu bireysel başarılar, daha geniş bir toplumsal dönüşümle birleşmediğinde sınırlı kalır. 1 Mayısın felsefi özü, emeğin yalnızca kişisel kazanç aracı değil, aynı zamanda toplumu dönüştürücü bir güç olduğunu savunur. Bu bağlamda basketbol emekçileri, sporun toplumsal etkisini arttırarak bu felsefeye katkı sunabilir.

1 Mayıs, basketbol camiasındaki tüm emekçilerin de bayramıdır. Tarihsel ve felsefi olarak emeğin mücadelesi ve dayanışma etrafında şekillenen bu özel gün, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda hatırlatma ve değer verme günüdür. Basketbol, sadece bir spor değil; aynı zamanda emek, mücadele ve dayanışma alanıdır.

Tüm basketbol emekçilerinin 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlu olsun.
spacer