Basketbolun Kalbinden | Özel Olimpiyatlar Türkiye Üzerine

 Basketbol sadece bir oyun değil; bazen bir yaşam biçimi, bazen de insanı yeniden tanımlayan bir yolculuktur. Bu yolculuğun en anlamlı duraklarından biri ise benim için hiç kuşkusuz Özel Olimpiyatlar Türkiye oldu.

Ümit Yanar

Bir basketbol koçu olarak, 2023 Berlin Dünya Oyunları'nda Özel sporcularla birlikte basketbol sahasına çıkarak hem kariyerimde hem de kişisel yaşamımda derin izler bırakan bir deneyim yaşadım.

Özel Olimpiyatlar Türkiye ile yaptığım röportajla; bu özel yolculuğu, sporun dönüştürücü gücünü ve kapsayıcılığın hayata kattıklarını konuştum. Röportajın tamamı aşağıda yer almaktadır.

"Basketbol benim için bir yaşam felsefesidir."

Basketbol Koçu Ümit Yanar

- Özel Olimpiyatlar Berlin 2023 Dünya Oyunları sizin için nasıl bir deneyimdi? O atmosferde takımınızla birlikte yer almak size neler hissettirdi?

Basketbol benim için bir yaşam felsefesidir. Kariyerim boyunca pek çok unutulmaz anlara tanıklık ettim. Ancak her sporcunun hayalinde olduğu gibi, benim de hayalimde bir gün olimpiyatlarda yer almak vardı. Bu hayalimi Özel Olimpiyatlar Türkiye sayesinde gerçekleştirdim. 

Basketbol kariyerimin en etkileyici anı kesinlikle 2023 Berlin Dünya Oyunları'nın açılışıydı. Gerçek bir rüya gibiydi... Hele ki aile gibi gördüğüm Özel Olimpiyatlar Türkiye 3x3 Basketbol takımıyla bu anı yaşamak tarifsiz bir mutluluktu.

"Basketbol, paylaşmayı ve dayanışmayı öğreten bir yaşam alanı."

- Özel Sporcularla çalışmak size nasıl bir bakış açısı kazandırdı? Sizce onları "özel" yapan en güçlü özellikleri neler?

Özel Sporcularla çalışmanın bana kattığı en büyük değer sabır oldu. Bunun yanında karşılıksız sevgiyi, mücadele etmeyi, kazanamasak bile emek vermenin önemini öğrendim. Onları özel yapan şey; içlerindeki saf sevgi, tutku ve birlikte olma arzusu. Benim için en kıymetlisi ise onlarla bir aile gibi aynı amaç için mücadele etmekti. Basketbol sahasında onlarla yer almak hayatımın en güzel anlarından biriydi. Keşke onlarla daha uzun süre basketbol oynayabilsem diyorum.

- Sahada sadece teknik değil, duygusal bir bağ da kurduğunuzdan bahsediyorsunuz. Sporcularınızla aranızdaki bu bağı nasıl tanımlarsınız?

Özel Sporculara bir şey öğretmek başlı başına çok değerli. Ancak onlarla vakit geçirdikçe aranızda doğal bir bağ oluşuyor. Sevinçleri de hüzünleri de paylaşıyoruz. İşte bu paylaşımlar görünmez ama çok güçlü bir bağ kuruyor.

Birlikte uzun zaman geçirdiğinde, bağınız aile bağına dönüşüyor. Sahada birlikte mücadele etmek, azim göstermek... İşte bunlar bizi gerçek anlamda bir aile yaptı. Bence bizi 3x3 karma basketbolda dünya ikinciliğine taşıyan en büyük güç buydu.

- Basketbol ve sporun topluma katkısı hakkında neler düşünüyorsunuz? Kapsayıcılık ve farkındalık açısından sporun rolü nedir?

Basketbol öyle bir spor ki insanı adeta büyüler. Toplumu bir araya getiren inanılmaz bir gücü var. Ben basketbolu hayatın küçük bir simülasyonu olarak görüyorum. Sahada paylaşmayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı öğreniyorsunuz; acıyı ve mutluluğu da aynı yerde yaşıyorsunuz.

Bu yönüyle basketbol, her sporcunun farkındalığını artıran kapsayıcı bir alan. Özel Sporcularımızın basketbol sayesinde topluma uyum süreçlerinin ne kadar güçlendiğini görmek bunun en güzel örneği.

3x3 Karma Basketbol

Son Söz

Yaşadığım 2023 Berlin Dünya Oyunları deneyimi bana gösterdi ki; basketbol sadece fiziksel bir etkinlik değil, insan olmanın en saf biçimlerinden biridir.

Berlin'deki madalyalar zamanla solabilir ama o sahadaki sevgi, emek ve dayanışma hiç eksilmeyecek.
spacer

SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | Değişim (10)

Bölüm 10

Değişim 

Bir basketbol maçında rakiplerin savunma ve hücum taktiği sürekli değişir. Takım arkadaşlarımızın performansının dalgalanmasıyla koç yeni bir oyun planını devreye sokabilir. İşte tam bu noktada Yunan filozofu Heraklitos'un şu sözü aklımıza gelir: "Değişmeyen tek şey değişimdir." Bir basketbolcu olarak değişime ayak uydurmak zorundayız.

Seni Basketbol Takımına Aldım

Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu sözü hem basketbol sahasında hem de hayatta geçerli bir gerçekliktir. Kendi potansiyelimizi ancak değişimlere adapte olarak ortaya çıkarabiliriz. Sosyal çevremizde, ailemizden aldığımız destekle bu değişim içinde kendimizi bulur, geliştiririz. Her zorluk, bir gelişim fırsatıdır. Tıpkı bizim Bekir kocun gelişi gibi. Sezonu Melek'in Son Sesi adıyla şampiyonluğa taşımak ise en büyük hedefimiz oldu.

Hem takım arkadaşlarım hem de okuldan sosyal çevrem bana artık her zamankinden daha fazla güveniyor, inanıyorlardı. Liderliğimle birlikte Melek'in Son Sesi onlar için sadece bir konulmuş bir isim değil, bir amaca dönüşmüştü.

Hatta erkek takımından Ümit, bir gün derste bana yanaşıp fısıltıyla, "Elif, ne yaparsan yap takını yalnız bırakma. Sen oynadıkça onlar senin arkandan yürümeye devam eder," dedi. Sessiz, utangaç ama sahada tıpkı eski ustalar gibi sade ve etkili basketbol oynayan Ümit'in bu sözleri içime dokundu. Özellikle köşelerden attığı üçlükler, turnikelerindeki sadelik ve netlik, fundamental bilgisinin ne kadar iyi olduğunun göstergesiydi. İtiraf etmeliyim ki, Ümit bana ilham veriyordu.

Yeni koçla birlikte hayatımda bazı dengesizlikler başlamıştı. Annem ve babam, basketbol derslerimi etkiliyor mu diye düşünse de, hayatıma basketbol girdiğinden beri derslerimdeki büyük ilerlemeyi de fark ederek bu düşünceden vazgeçtiler. Bir akşam yemeği sırasında babam, yumuşacık sesiyle sordu:

"Kızım, son zamanlarda seni biraz düşünceli ve yorgun görüyoruz. Bir şey mi var" Babamın bu sözleri beni rahatlattı. "Annem, babam... Evet, bir sorun var ama sizin müdahalenizi istemiyorum. Benim başa çıkmam gereken bir konu bu," dedim. Annem, "Seni seviyoruz güzel kızım. Ama bize anlatırsan sana belki bir yol gösterebiliriz," diye ekledi.

Onlardan müdahale etmeyeceklerine dair söz aldıktan sonra, takımın geldiği noktayı ve Bekir koçun adalet yoksunu olmasından söz ettim. "Bu sadece bende değil, takım içinde de bir huzursuzluk yarattı. Ama biz takım olarak bu sezonu Melek öğretmen için oynamaya karar verdik. Sezona bir isim bile koyduk: Melek'in Son Sesi. Çünkü bu sezon sonunda hepimiz için yeni bir kapı aralanacak."

Bekir koçun adaletsiz tavrı sonraki antrenmanlarda da sürdü. Ama biz, bir aile gibi birbirimize kenetlenmeyi öğrenmiştik. Maçlarda oyuna sokmadığı arkadaşlarımız için bazımız bilerek oyundan çıkmanın yolunu bulup onlara oyuna girme fırsatı sunuyordu. Ben de her antrenman bitiminde takıma fundamental çalıştırıyordum. Örneğin, dribling ve pas kanalları üzerinde çalışmak bize zor anlarda skor üretimi imkanı sağladı. Liderliğim bu noktada daha da perçinlendi.

Melek Öğretmenden Gelen İşaret

Bir gün İbrahim öğretmen beni çağırdı. Melek öğretmen bazı eşyalarını almayı unutmuş. Onların takıma verilmesi gerektiğini uygun bulmuş. Melek öğretmen, Kayısı Festivalinde takımca çekilen bir fotoğrafı çerçeveletmiş. Takım fotoğrafını gördüğüm ilk anda içim titredi.

Öğretmenler odasında çerçeveyi alırken matematik ve edebiyat öğretmeninin fısıltılı konuşmalarını işittim:

"Bekir disiplinli gibi gözüküyor olsa da, bu takımdaki eski ruhun gitmesinin sebebi oldu. Çocukları gereksiz nedenlerle baskı altında tutuyor."

Bunları duymak çok zor olsa da, Melek öğretmenden bir hediye almış olmak bana umut verdi. Çerçeve aslından ondan bize bu zor günleri atlatmamız için gelen bir hediye olmalıydı. Heyecanla çerçeveyi takıma göstermeye giderken çerçevenin arkasında bir not yazıldığını fark ettim:

"Zorlukla başa çıkmak, yürekle oynamakla başlar."

Soyunma odasında yediğimiz ilk fırçayı aklıma getirdi. Bu notla yeniden hatırladım ki, liderlik bazen sessizce direnmekti.

O akşam günlüğümü açtım ve şunları yazdım:

"Artık koçlar, seyirciler ne der diye korkmuyoruz. Çünkü biz neden basketbol oynadığımızı biliyoruz. Melek'in Son Sesi biz olacağız."
spacer

Cumhuriyet ve Potadaki Dayanışma

29 Ekim yalnızca bir kutlama günü değildir. Halkların ortak iradesinin, kadınların, emekçilerin ve gençlerin “kendi kaderini eline alma” günüdür.

Cumhuriyet, bir yönetim biçiminden çok, halkın kendi yaşamına yeniden anlam verme çabasıdır.

Cumhuriyet; devletin değil, halkın kurduğu bir ilişkidir. Tıpkı basketbol sahasındaki bir oyundur. Herkes birbirine ihtiyaç duyar. Basketbol, bu anlamda Cumhuriyetin bir metaforudur.

Cumhuriyet ve Basketbol

Potada Kurulan Ortak Yaşam

Bir boyuncunun diğerine pas vermesi, dayanışmanın eyleme dönüşmüş hâlidir. Her asist, bir başkasına alan açmanın sembolüdür. Tıpkı Cumhuriyetin halklar, kadınlar ve emekçiler için açtığı yeni alan gibi.

Cumhuriyetin gerçek anlamı, yalnızca “egemenlik halkındır” sözünde değil, o egemenliğin gündelik yaşamda hissedilmesindedir.

Sahada, okulda, sokakta, tarlada…

Halk kendi oyununun kurucusudur.


Basketbolun Felsefesini Yaşamak


Benim için basketbol yalnızca bir spor değildir; gerçek hayatın bir simülasyonudur.

Bir antrenmanda topu paylaşmak, yalnızca taktik değil; etik bir tercihtir.

Sahada herkesin sesi duyulmalıdır; her oyuncunun bedeni kadar, sözü de değerlidir.

Kadın sporcuların varlığı Cumhuriyet anlayışının bir parçasıdır. Çünkü eşitlik yalnızca bir hak değil, bir varoluş biçimidir. 

Bundan dolayı, kız çocuklarının potaya yönelişi, Cumhuriyetin ikinci doğumudur.


Halkın Cumhuriyeti, Halkın Oyunu: Basketbol

Bir potada yan yana oynayan gençlerin kimlikleri, dilleri, geçmişleri farklı olabilir.

Ama oyunda herkesin yeri vardır; çünkü basketbol aidiyet değil, dayanışma kurar. Bu düşünceyi şöyle özetlemek mümkündür:

Cumhuriyet, kimsenin dışlanmadığı bir oyundur. Eğer biri potaya ulaşamıyorsa, Cumhuriyet eksiktir.”


Bu bakış, Cumhuriyeti devletten çok halkların ortak kurduğu bir alan olarak yeniden tanımlar.

Tıpkı bir oyunun her pasla yeniden kurulması gibi, Cumhuriyet de her dayanışma anında yeniden doğar.


29 Ekim: Her Günün Başlangıcı

Cumhuriyet Bayramı, geçmişin hatırlanması değil; geleceğin kurulma iradesidir. Her 29 Ekim; halkların, kadınların ve gençlerin yeniden söz aldığı gündür.

Basketbol sahasında, top yere her vurulduğunda aynı ses duyulur:

Cumhuriyet bir marşla değil, bir pasla, bir yardımla, omuz omuza duruşla yaşar. Çünkü özgürlük pasla gelir, dayanışmayla sayı olur.


Son Söz

Cumhuriyet, yalnızca geçmişin mirası değil; bugünün emeği, yarının umududur.

Basketbolun diliyle söylemek gerekirse: Halk oyunu kurarsa, Cumhuriyet yaşar.

Bu oyun, potada değil, hayatın tam ortasında oynanır.


spacer

MŞP Atletizm Takımından İyi Başlangıç

 MŞP'ye görevlendirildiğim ilk günden bu yana okul spor takımlarımız için büyük bir heyecan ve sorumluluk duygusuyla çalışıyorum. Özellikle basketbol branşında yoğun bir tempoda ilerlerken, aynı zamanda atletizmde de güçlü bir temel oluşturmak istedik. Şu anda dört farklı yaş kategorisinde toplam 105 öğrencimizle basketbol antrenmanlarımız sürüyor. Ancak bu yoğun temponun arasında yeni bir hedef koyduk: MŞP Atletizm Takımını kurmak.

MŞP Atletizm Takım

Cumhuriyet İçin Koşan Takım

Atletizm branşında küçük erkek, küçük kadın, yıldız erkek ve yıldız kadın kategorilerinde oluşturduğumuz takımlarımızla, Cumhuriyet Bayramı'nı onurlandırmak üzere ilçe kros yarışmalarına katıldık. Uzun bir aradan sonra okul tarihimizde ilk kez böyle bir organizasyonda yer almak hepimiz için ayrı bir gurur kaynağı oldu. Cumhuriyetin anlamını ve değerini yüreğimizde hissederek, bu yarışa katılmak bile bizim için büyük bir onurdu.

Cumhuriyet İçin Koşan Takımlarımız

MŞP Atletizm

Küçük Erkek Takımı

Cesur, Sezer, Kuzey İlkay ve Yavuz

Küçük Kadın Takımı

Rabia, Rana, Ela ve Ervanur

Yıldız Kadın Takımı

Mira ve Nergiz

Yıldız Erkek Takımı

Ahmet, Şiyar, Buğra, Mustafa, Yusuf

Gurur Dolu Sonuçlar

Cumhuriyet Bayramı koşusunda ilk yılımızda Küçük Erkekler kategorisinde takım olarak birincilik elde ettik. Bunun yanı sıra bireysel derecelerde de büyük bir başarıya imza attık: Öğrencilerimizden  birincilği Cesur, ikinciliği  Sezer, dördüncülüğü Kuzey kazanarak bireysel ödülleri almayı hak ettiler. Böylece MŞP tarihine unutulmaz bir sayfa eklediler.

Küçük Kadın Takımımız ise yanlızca 4 puanlık bir farkla kupayı kaçırdı. Ancak gösterdikleri azim ve mücadele ruhu, kazanmaktan çok daha değerliydi.

Yıldızlar kategorisinde yer alan tüm sporcularımız yarışmayı tamamlayarak hem okulumuza hem de Cumhuriyetimize yakışan bir dayanışma örneği sergilediler.

MŞP Kupa

Sporun Birleştirici Gücü

İlk yılımızda okul sporları sezonuna kupayla başlamak, sadece bir başarı değil, aynı zamanda bir umut oldu. MŞP atletizm takımının elde ettiği bu sonuç, okulda sporun ne kadar birleştirici bir güç olduğunu bir kez daha gösterdi.

Cumhuriyet için koşan öğrencilerimle gurur duyuyorum. Her biri, disiplinin, çalışmanın ve dayanışmanın simgesi oldu.


Bu başarıyla birlikte MŞP'de yeni bir heyecan doğdu. Artık okul sporlarında yer almak, örnek öğrenci ve örnek sporcu kimliğiyle hareket etmek için hep birlikte çalışacağız. Sporun birleştirici gücünü yaşatan ve bize bu gururu tattıran tüm öğrencilerime yürekten teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet için koştuk, birlikte kazandık.
spacer

SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | Sessizlik ve Eksiklik Hissi (9)

 Bölüm 9

Sessizlik ve Eksiklik Hissi

Yaklaşık iki haftadır Melek öğretmenin yokluğunu, onun bize bıraktığı ruhla doldurmaya çalışıyorduk. Antrenmanları şimdilik İbrahim öğretmen yürütüyordu. Melek öğretmenle okulda en iyi anlaşan kişi oydu. Yeni koç gelene kadar bizi yalnız bırakmayacağına dair Melek öğretmene söz vermişti ve sözünü tutuyordu.

Seni Basketbol Takımına Aldım

Antrenmanlarda kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Top yerden sekince çıkan ses, sanki salonun sesini tokatlıyor, yankısı karşıki dağlara vuruyordu. Bu ruhsuzluğu bozmak gerekiyordu. O an Melek öğretmenin bana attığı pas aklıma geldi:

"Arkadaşlar, yeter bu sessizlik. Bence bir an önce kendimize gelmeli ve bu sezonu Melek öğretmen için oynamalıyız," dedim. "Hatta bu sezonun adını 'Melek'in Son Sesi' koyalım."

Bu fikir takımı heyecanlandırdı. Artık bu sezonu Melek'in anısını yaşatmak ve onun inandığı değerleri korumak için oynayacaktık. Ama sahada işler göründüğü kadar kolay gitmiyordu. Küçük hatalar zincir haline geliyor, moral bozuyordu. Her gece bunun çözümünü düşünerek uyuyamıyordum.

Meryem, Melek öğretmenin yokluğunda yaptığı hatalar yüzünden sık sık antrenmanı terk etmek istiyordu. Her defasında Tuğba ona moral veriyor, "Aile olmak pes etmemektir" diyerek onu ikna ediyordu.

Bir gün antrenman çıkışında Çiğdem usulca bana döndü ve:

"Bu böyle gitmez Elif," dedi. "Takım darmadağın gibi. Belki de lider eksikliği hissediyoruz."

Sözleri beni derinden etkiledi. Melek öğretmenden boşalan yerin doldurulması gerekiyordu. Bu sorumluluk kısmen bana da düşüyordu. O gece sabaha kadar düşündüm. Yatakta bir oyana bir bu yana döndüm. Güneşin ilk ışığı odamı aydınlattığında, artık ne yapmam gerektiğini biliyordum. O andan itibaren liderliği omuzlamaya kararlıydım.

Ertesi gün antrenmana geldiğimizde, İbrahim öğretmen her zamanki gibi bizi kapıda karşıladı. Orta yuvarlakta toplandığımızda bize haberi verdi:

"Çocuklar, yarından itibaren aşağı semtin koçu olan Bekir Bey sezon sonuna kadar sizinle olacak. Biliyorsunuz ben Melek'in ricası üzerine elimden geldiğince size yardımda bulundum. Umarım bir nebze de olsa size faydam dokunmuştur."

Takımdan yükselen sesler birbirine karıştı:

"Sizi çok sevdik!" Varlığınız bize Melek öğretmeni hatırlattı!"

O günkü antrenmandan sonra takımca kısa bir toplantı yaptık. Duygular karmakarışıktı: Umut, direnç, önyargı, endişe...

Yeni Koçla Tanışma

Ertesi gün, antrenman saati beş dakikayı geçmişti. Isınma yapıyorduk ama yeni koç ortada yoktu. Derken salona spor ayakkabıları, kot pantolon ve beyaz gömleğiyle biri girdi. Tanıdık geldi. Daha önce bir maçta görmüştüm: Bekir koç.

Melek öğretmenin aksine spor kıyafetleri yoktu, not defteri yoktu, düdük bile taşımıyordu. Bizi orta yuvarlata toplamadan doğrudan konuşmaya başladı. 

"Ben Melek değilim. Bundan sonra benim kurallarımla ilerleyeceğiz. İlk kural olarak ta, bana 'Bekir koç' diye sesleneceksiniz."

Antrenman şekli farklıydı. Hiç fundamental çalıştırmadı. doğrudan örme, 3e2, 3e3 ve maç yaptık. Bazı oyuncuları da kenara oturtup bir daha idmanın herhangi bir bölümüne dahil etmedi. Tuğba'nın şut atmasını yasakladı. Oysa Tuğba, üçlü tehdit pozisyonunu aramızda en etkili kullanan oyuncuydu. Onun şut tercihinin doğru olduğundan her zaman emin olurduk ama Bekir koç Tuğba için şut atamaz demişti.

Bekir koç kazanmayı her şeyin önüne koydu. Oysa biz bazı kayıpların da kazanmak olduğunu öğrenmiştik. Kayıplarda dersler öğrenmiştik. Kayısı Festivalinin açılış maçında aldığımız yenilgiden aldığımız ders, sezon sonunda şampiyonluğa ulaşan bir yolu açmıştı.

Tüm bu karmaşıklıklar içerisinde bir akşam günlüğüme şunları yazdım:

"Bekir koç farklı biri. Ama Melek öğretmen bize farklılıklara karşı takım olmayı öğretti. Bazı arkadaşlarım hayal kırıklığı yaşıyor olabilir ama aldığım pası değerlendirme zamanı olarak görüyorum bu durumu."

Melek öğretmenin hediye ettiği bordo kaplı defterini açtım. İçinde el yazısıyla yazmış olduğu küçük bir not düştü:

"Yeni gelen seni test edecek. Ama senin kalbin, hem oyunu oynayacak hem de takımına yol gösterecek."

Bu satırlar bana güç verdi. 

Ertesi günkü antrenman yine aynı şekilde başladı. Bekir koç yine geç geldi, yine aynı sert ifadeyle:

"Melek size hayal kurmayı öğretmiş. Artık hayal yok. Ya bana uyarsınız ya da gereğini yaparım."

Bu sözler herkesi sarsmıştı. Ama ben artık hazırdım. Antrenmanın sonunda önce kenarda oturan arkadaşlarıma yaklaştım:

"Hepimiz bu takımın parçasıyız. Oynamazsanız bile buradasınız ve birlikteyiz. Hiç birimiz yalnız değiliz. Birlikte çalışıp, birbirimizi geliştireceğiz. Takımı ayakta tutan bir aile olacağız. 

Tuğba beni destekleyerek başını salladı: "Sen ne yaparsan biz de varız."

Çiğdem gözlerime bakarak: "İyi ki varsın Elif."

Antrenman bittikten hemen sonra koç salonu terk etti ama biz kaldık. Birlikte çalışmaya devam ettik. O gün ilk kez antrenman bitiminde salondan çıkarken yüzlerde umut vardı. liderlik, sadece sahada skor üretmek değilmiş; zor anlarda omuz vermekmiş. Melek öğretmenin sesi kulağımda çınladı:

"Takım olmak bir pas kadar basit ama bir ömür kadar da değerlidir."
spacer