Bölüm 9
Sessizlik ve Eksiklik Hissi
Yaklaşık iki haftadır Melek öğretmenin yokluğunu, onun bize bıraktığı ruhla doldurmaya çalışıyorduk. Antrenmanları şimdilik İbrahim öğretmen yürütüyordu. Melek öğretmenle okulda en iyi anlaşan kişi oydu. Yeni koç gelene kadar bizi yalnız bırakmayacağına dair Melek öğretmene söz vermişti ve sözünü tutuyordu.
Antrenmanlarda kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Top yerden sekince çıkan ses, sanki salonun sesini tokatlıyor, yankısı karşıki dağlara vuruyordu. Bu ruhsuzluğu bozmak gerekiyordu. O an Melek öğretmenin bana attığı pas aklıma geldi:
"Arkadaşlar, yeter bu sessizlik. Bence bir an önce kendimize gelmeli ve bu sezonu Melek öğretmen için oynamalıyız," dedim. "Hatta bu sezonun adını 'Melek'in Son Sesi' koyalım."
Bu fikir takımı heyecanlandırdı. Artık bu sezonu Melek'in anısını yaşatmak ve onun inandığı değerleri korumak için oynayacaktık. Ama sahada işler göründüğü kadar kolay gitmiyordu. Küçük hatalar zincir haline geliyor, moral bozuyordu. Her gece bunun çözümünü düşünerek uyuyamıyordum.
Meryem, Melek öğretmenin yokluğunda yaptığı hatalar yüzünden sık sık antrenmanı terk etmek istiyordu. Her defasında Tuğba ona moral veriyor, "Aile olmak pes etmemektir" diyerek onu ikna ediyordu.
Bir gün antrenman çıkışında Çiğdem usulca bana döndü ve:
"Bu böyle gitmez Elif," dedi. "Takım darmadağın gibi. Belki de lider eksikliği hissediyoruz."
Sözleri beni derinden etkiledi. Melek öğretmenden boşalan yerin doldurulması gerekiyordu. Bu sorumluluk kısmen bana da düşüyordu. O gece sabaha kadar düşündüm. Yatakta bir oyana bir bu yana döndüm. Güneşin ilk ışığı odamı aydınlattığında, artık ne yapmam gerektiğini biliyordum. O andan itibaren liderliği omuzlamaya kararlıydım.
Ertesi gün antrenmana geldiğimizde, İbrahim öğretmen her zamanki gibi bizi kapıda karşıladı. Orta yuvarlakta toplandığımızda bize haberi verdi:
"Çocuklar, yarından itibaren aşağı semtin koçu olan Bekir Bey sezon sonuna kadar sizinle olacak. Biliyorsunuz ben Melek'in ricası üzerine elimden geldiğince size yardımda bulundum. Umarım bir nebze de olsa size faydam dokunmuştur."
Takımdan yükselen sesler birbirine karıştı:
"Sizi çok sevdik!" Varlığınız bize Melek öğretmeni hatırlattı!"
O günkü antrenmandan sonra takımca kısa bir toplantı yaptık. Duygular karmakarışıktı: Umut, direnç, önyargı, endişe...
Yeni Koçla Tanışma
Ertesi gün, antrenman saati beş dakikayı geçmişti. Isınma yapıyorduk ama yeni koç ortada yoktu. Derken salona spor ayakkabıları, kot pantolon ve beyaz gömleğiyle biri girdi. Tanıdık geldi. Daha önce bir maçta görmüştüm: Bekir koç.
Melek öğretmenin aksine spor kıyafetleri yoktu, not defteri yoktu, düdük bile taşımıyordu. Bizi orta yuvarlata toplamadan doğrudan konuşmaya başladı.
"Ben Melek değilim. Bundan sonra benim kurallarımla ilerleyeceğiz. İlk kural olarak ta, bana 'Bekir koç' diye sesleneceksiniz."
Antrenman şekli farklıydı. Hiç fundamental çalıştırmadı. doğrudan örme, 3e2, 3e3 ve maç yaptık. Bazı oyuncuları da kenara oturtup bir daha idmanın herhangi bir bölümüne dahil etmedi. Tuğba'nın şut atmasını yasakladı. Oysa Tuğba, üçlü tehdit pozisyonunu aramızda en etkili kullanan oyuncuydu. Onun şut tercihinin doğru olduğundan her zaman emin olurduk ama Bekir koç Tuğba için şut atamaz demişti.
Bekir koç kazanmayı her şeyin önüne koydu. Oysa biz bazı kayıpların da kazanmak olduğunu öğrenmiştik. Kayıplarda dersler öğrenmiştik. Kayısı Festivalinin açılış maçında aldığımız yenilgiden aldığımız ders, sezon sonunda şampiyonluğa ulaşan bir yolu açmıştı.
Tüm bu karmaşıklıklar içerisinde bir akşam günlüğüme şunları yazdım:
"Bekir koç farklı biri. Ama Melek öğretmen bize farklılıklara karşı takım olmayı öğretti. Bazı arkadaşlarım hayal kırıklığı yaşıyor olabilir ama aldığım pası değerlendirme zamanı olarak görüyorum bu durumu."
Melek öğretmenin hediye ettiği bordo kaplı defterini açtım. İçinde el yazısıyla yazmış olduğu küçük bir not düştü:
"Yeni gelen seni test edecek. Ama senin kalbin, hem oyunu oynayacak hem de takımına yol gösterecek."
Bu satırlar bana güç verdi.
Ertesi günkü antrenman yine aynı şekilde başladı. Bekir koç yine geç geldi, yine aynı sert ifadeyle:
"Melek size hayal kurmayı öğretmiş. Artık hayal yok. Ya bana uyarsınız ya da gereğini yaparım."
Bu sözler herkesi sarsmıştı. Ama ben artık hazırdım. Antrenmanın sonunda önce kenarda oturan arkadaşlarıma yaklaştım:
"Hepimiz bu takımın parçasıyız. Oynamazsanız bile buradasınız ve birlikteyiz. Hiç birimiz yalnız değiliz. Birlikte çalışıp, birbirimizi geliştireceğiz. Takımı ayakta tutan bir aile olacağız.
Tuğba beni destekleyerek başını salladı: "Sen ne yaparsan biz de varız."
Çiğdem gözlerime bakarak: "İyi ki varsın Elif."
Antrenman bittikten hemen sonra koç salonu terk etti ama biz kaldık. Birlikte çalışmaya devam ettik. O gün ilk kez antrenman bitiminde salondan çıkarken yüzlerde umut vardı. liderlik, sadece sahada skor üretmek değilmiş; zor anlarda omuz vermekmiş. Melek öğretmenin sesi kulağımda çınladı:
"Takım olmak bir pas kadar basit ama bir ömür kadar da değerlidir."

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Basketbol ile ilgili fikir alış verişi için iletişime geçebilirsiniz.