SENİ BASKETBOL TAKIMINA ALDIM | Turnuva Günü (6)

 Bölüm 6

Turnuva Günü

"O sabah gözlerimi açtığımda, kalbim göğsümde zıp zıp ediyordu. Geceden beri içimde bir kıpırtı, midemde kelebekler vardı. Bugün ilk maçımın olduğu gündü ve ben uyuyamamıştım bile."


Seni Basketbol Takımına Aldım

Uyandığımda odama hafif bir güneş ışığı sızıyordu. Pencereyi araladım, hava ne sıcak ne de soğuktu. "Tam basketbol havası," dedim kendi kendime.

Benden hemen sonra annem, sonra da babam uyandı. Kahvaltı masası her zamankinden farklıydı. Annem en sevdiğim yumurtayı yapmış, babam da ekmeği kızartmıştı. Küçük kardeşim bile uyanmış bana heyecanla bakıyordu.

Kahvaltı yaparken babam gözlüğünü düzelterek bana döndü:

"Bak kızım," dedi. "Bu sabah senin için sıradan bir gün değil. Heyecanlısın biliyoruz. Ama şunu unutma; maçı kazanman ya da kaybetmen önemli değil. Önemli olan o sahaya yüreğinle çıkman. Sahada cesaretle durduğun her saniye formanı taşıman bizim için bir önemlidir. Seninle gurur duyuyoruz." 

Annem de elimi tuttu:

"Senin o sahaya çıkman bile büyük zaferdir. Yeter ki eğlenmeyi unutma!" dedi.

"Abla basket atınca bana el salla tamam mı?"

Bu sözlerle içimdeki kelebekler özgürleşti. Beni çok güçlü hissettirdi. İşte o gün o kahvaltı masasında kendimle gurur duymaya başladım.


Maça Doğru

Derslerin bitimiyle tüm takım, ablalarımızla birlikte okulun yemekhanesinde buluştuk. Belli ki, Melek öğretmenimizin bizim için yaptığı bir organizasyondu. Benim gibi çaylak oyuncuların yüzlerinde heyecan doluydu. Ablalarımızsa yanımızda bulunarak bize destek oluyordu.

"Ben pota altında elimi kaldırdığımda pası elime doğru at Ayşe!" dedi Meryem heyecanla.

"Ribaundu alırsam Elif'i hızlı hücuma koşturarak ona uzun bir pasla asist yaparım," diye ekledi Ayşe.

"Merak etmeyin," dedi Burcu, "hiçbir kız beni kolay kolay geçemez."

Bu heyecanlı sohbetler yemekhaneyi tatlı bir uğultuya boğdu. Sonunda Melek öğretmenimiz ayağa kalktı:

"Hadi kızlar! Şimdi çıkıp basketbolumuzu oynama zamanı. Ama unutmayın, en önemli şey eğlenmek ve takım olmaktır."

Basketbol sahasına ulaştığımızda turnuvanın ilk maçı oynanıyordu. 50'liler Spor ile karşı mahalenin okulu kozlarını paylaşıyordu. Tribündeki yerimizi aldığımızda gözümüz hemen Esentepespor'a takıldı. Karşıdan sahaya yürürken göründüler. Uzun boylu, güçlü oyuncular. Bir an içimden "acaba baş edebilir miyiz?" diye geçirdim. 

Çiğdem'e döndüm:

"Ne düşünüyorsun? Bu takıma karşı ne yapabiliriz?"

Çiğdem hiç tereddüt etmeden yanıtladı:

"Önemli olan boy değil Elifim. Sahaya çıktığımızda öğretmenizin bize öğrettiklerini ne kadar doğru yaparsak, o kadar güçlüyüz demektir. Fundamental her şeydir."

Bu sözler bana güven verdi. Aklıma Çiğdem'le onun arka bahçesindeki ikiye iki oynadığımız maç geldi. Erkek kuzenlerine karşı oynamış, 21-17 kazanmıştık. Maçı bitiren basketi hala hatırlıyorum. Çember altından kanada güçlü bir kat yapmıştım. Pası aldığımda küçük kuzen karşımdaydı. Çiğdem basket kat yaparak bana ISO oynamam için alan yaratmıştı. Jab step yaparak savunmayı tarttım. Sonra jab cross ile onu geçtim. Stop yaptım, pump fake attım. Küçük kuzen sıçrayınca topu sakince potaya bıraktım.

Bu maçın sonunda annelerimizden aldığımız bir takdir oldu; Çiğdem bana alan açarak takım oyununun gerçek zaferinin önünü açmıştı.

Maç Başlıyor

Soyunma odasında Melek öğretmen son direktifleri verdi. Sonra dip çizgiye tek sıra dizildik. Kaptan Meryem önde, hepimiz onun arkasında sahaya koştuk. Orta yuvarlakta bir küme olduk.

"Bir, iki, üç... Söz!" diye hep bir ağızdan bağırdık.

Isınma sırasında kalbimdeki atış hızı henüz yavaşlamamıştı. Ama terlemeye başladıkça sakinleşme de beraberinde geldi. Artık ayaklarım yere daha sağlam basıyordu. Maça başlamaya hazırdım.

"Çiğdem, Meryem, Elif, Burcu ve Tuğba... İlk beş başlıyor!" dedi Melek öğretmen.

Kenardaki arkadaşlarımızla el tokuşturduk. Hava atışına yerleştik. Meryem sıçrayarak topu kazandı. Top bana geldi. İki dribling yaptım, savunmanın dengesizliğini gördüm. Çiğdem savunmanın arkasına sarkmıştı. Zamanında attığım sektirme pasla Çiğdem topu yakalayıp hiç sektirmeden turnike attı. 2-0 öndeydik.

"Savunmaya dönün! Geriye koşun!" diye bağırdı Melek öğretmen.

Savunmaya geçtik. Adam adama oynadık. Esentepespor'un paslaşmaları sırasında Tuğba araya girdi ve topu çaldı. Çiğdem ve ben kanatlardan hızlı hücuma koştuk. Tuğba topu hızlıca sürdü ve Çiğdeme pas attı. Çiğdem de hemen topu bana gönderdi. Bir baktım ki potayla aramda kimse yok. Çembere yaklaşarak el alttan turnikemi attım. Ve... basket!

Top çemberden geçerken zaman sanki durdu. Bu benim hayatımda attığım ilk basketti. Tribünlerdeki alkışları duyunca gözlerim doldu ama kendimi tuttum. "Bu daha başlangıç," dedi içimden.

Maç boyunca biz daha çevik ve organize oynadık. Esentepespor bizen daha iri olsa da takım oyunumuz karşısında etkisiz kaldılar.

Son korna sesiyle skor tabelasında 41-25 yazıyordu. Biz kazanmıştık. Sahada herkes bir birine sarıldı. Meryem'le Reyhan havaya zıplayıp çığlık attı. Ayşe, Tuğba ve Burcu mutluluktan gülüyordu. Çiğdem bana dönüp yumruğunu uzattı. Yumruklarımız birleşirken gözlerimiz parlıyordu.

Melek öğretmenimiz saha kenarında el çırparak bize yaklaştı. Yanımıza geldiğinde hepimiz onu pür dikkat dinledik.

"Kızlar," dedi yumuşak ama kararlı bir sesle. "Bugün sadece bir maçı kazanmadınız. Bugün kendinize inandığında neler yapabileceğinizi hepimize gösterdiniz. Rakibin boyları uzun olabilir, güçleri fazla olabilir ama siz takım olarak oynadınız. Cesur oynadınız. Fundamental dediğimiz o temel şeyler var ya... İşte onları kalpten yaptınız. En önemlisi birbirinize inandınız."

Sonra başını hafifçe eğip hepimize konuşur gibi devam etti:

"Basketbol sadece bir spor değildir. Sahada ne yapıyorsan hayatta da onu yaparsın. Bugün sahada korkmadan oynayan sizler, yarının cesur kadınları olacaksınız."

Hepimizin gözleri doldu ama kimse ağlamadı. Sadece birbirimize  daha sıkı sarıldık. Bu kucaklaşmada hem maçın coşkusu hem de hayatın ilk büyük sınavını geçmenin gururu vardı.

Melek öğretmen daha sonra şunları ekledi:

"Bugün ilk maçtı. Daha nice maçlar oynayacaksınız. Bazen kazanacak, bazen kaybedeceksiniz. Ama bugün hissettiklerinizi unutmayın. Çünkü bu duygular gerçek bir takımın kalbidir."

Ardından elini ortaya doğru uzattı:

"Şimdi birlikte bağırıyoruz: Bir, iki, üç..."

"Söz!" diye hep bir ağızdan bağırdık.

İşte o an, turnuvanın o ilk günü, hayatımın unutulmaz anlarından biri oldu. 
Paylaş:
spacer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederim.
Basketbol ile ilgili fikir alış verişi için iletişime geçebilirsiniz.