Bölüm 7
Yeni Bir Diyar, Yeni Bir Sınav
Son turnuvada rakiplerimize göre daha üstün olmamız ses getirmişti. Her yerde, hatta yerel gazetemizde takımımız hakkında övgüler diziliydi. Melek öğretmenin dediğine göre, bazı basketbol ustaları maçlarımızı izlemek istiyormuş. Başarımız, semtin sınırlarını aşarak başka şehirlerde bile duyulmaya başlamıştı.
Başarımız sınırları aşmıştı. Malatya Beyler Deresi Spor Vakfı, üç gün konaklamalı Kayısı Festivali Basketbol Turnuvası için bize davet yazısı yolladı. Bu başka bir şehre gidip orada kalmak anlamına geliyordu. Basketboldaki başarımız coğrafi sınırlarından taşıyordu. Bu teklifin içinde yer almak bile bizim için büyük onurdu.
Turnuvada ev sahibi Beyler Deresi, Paris Sein Nehri takımı, Fransa'da göçmen çocuklardan oluşan bir okul takımıydı. Atina Olimpos ise Yunanistan'ın kaybolmuş semtlerinden keşfedilmiş oyuncuların bulunduğu bir okuldu. Uluslar arası bir basketbol havası vardı. Farklı diller, farklı kültürler... Ve biz, İstanbul'un kenar mahallesinde yeşeren genç bir takımdık.
İçimde bambaşka bir heyecan vardı. İlk kez ailemden ayrı kalacaktım. 16 kişilik basketbol kafilesiyle beş gün sonra otobüs yolculuğuyla Malatya'ya gidecektik. Her antrenmandan sonra soyunma odasında bu yolculuk konuşuluyordu. Meryem ile Reyhan serbest zamanlarda neler yapacaklarını planlıyordu:
"Seninle kıyafetlerimizi değiştirip farklı kombinler yapabiliriz. Ona göre valizini hazırla!" dedi Reyhan, gülümseyerek.
Tuğba ise heyecanını daha coşkulu ifade etti:
"Son ses müzik açıp çılgınlar gibi dans ederiz!" derken heyecanı gözlerinden fışkırıyordu. "Seninle aynı odada kalmak istiyorum Nina!" dedi.
Yolculuk için valizimi hazırladıktan sonra not defterime aynen şu cümleleri yazdım:
"Hayatımda ilk kez bambaşka bir yerde olacağım. Kendimi WNBA oyuncusu gibi hissediyorum. Deplasmanda yaşanacak maç serisindeymiş gibi... Umarım play off sırası kazanacak sonuçlar alırız."
Kayısı Festivali Basketbol Turnuvası Başlıyor
Uzun bir yolculuğun ardından turnuva gününün geldiği Malatya şehrine vardık. Önce kalacağımız öğrenci yurduna yerleştik. Bizi karşılayan yeni yüzler vardır. Yeni bir şehirde olmanın heyecanıyla çevremizdeki her şeyi büyük bir dikkatle gözlemliyorduk.
"Hoş geldiniz" sesleri yankılanıyor, biz de heyecanla "Hoş bulduk" diyorduk. Malatya'nın ortasından geçen, üzeri renkli ışıklarla süslenmiş deresi beni büyülemişti. Kayısı Festivali için süslenmiş caddeler, ışıl ışıl süzülen Beyler Deresi ve mis gibi kokan meyve kokusu... Bu şehir bizi bağrına basmaya hazırlanıyordu. Her yer bayram yerine dönmüştü.
Odalarımız üçer kişilikti. Odaya çıkmadan önce Melek öğretmen küçük bir toplantı yaptı.
"Çocuklar, burada artık sizi sadece semtiniz değil, başka şehirden gelen insanlar da izleyecek. Bu turnuvaya özel olarak yetenek avcıları da davet edildi. Hatta Kocaeli ilinden Güngör Yıldırım da burada olacak. Kulaklarınıza küpe olsun diye söylediğim sözümü unutmayın: Başarılı olmak istiyorsanız fundamental, çok tekrar ve detay... İşte şimdi bunu göstereceğiniz bir zamandasınız."
Oda numaralarımızı ve oda arkadaşlarımızı öğrendik. Ben Çiğdem ve Burcu 102 numaralı odada kalacaktık. Bu kombinasyon beni çok sevindirdi. Hem Burcu'yu hem de Çiğdem'i çok seviyordum. İkisiyle aynı odayı paylaşmak bana güç verdi.
Odalarımıza yerleştikten sonra yemekhanede buluştuk. Ardından yaklaşık 45 dakikalık bir toplantıdan sonra turnuvanın açılış maçı için Olimpos'la oynamak için spor salonuna hareket ettik.
Sahaya ısınmak için çıktığımızda herkes çok rahattı. Belki de bir önceki turnuvada kazandığımız şampiyonlukla ilgiliydi. Ama maç başladığında sanki bir duvara çarpmıştık. Atina Olimpos beklenmedik şekilde güçlüydü. Daha maçın ikinci dakikası dolmadan 2-17 ilerdeydiler.
Beni tutan oyuncuyu bir türlü geçemiyordum. Her denememde başarısız oluyor ve bu beni sinirlendiriyor, daha çok hata yapıyordum. Ayşe bu durumu görüp bana destek olmaya çalıştı:
"Hadi Elif! Ayağa kalk!"
Ama top elimden kayıyordu. Bir hücum sırasında Nina topu aldı, coast to coast gitti. Fastbreak atmak için kanattan koşuya başladım. Savunma Nina'yı kapatınca pası bana attı. Topu aldığımda çember önümdeydi, bomboştum. Turnikeye gittim, bir adım, iki adım, sıçradım... Ama geriden gelen adını hiç unutmayacağım 9 numaralı Elene hayallerimi yerle bir eden öyle bir blok yaptı ki, top tribünlere uçtu. Yere düştüğümde koca salon küçücük geldi. Fırlatılan top değil bendim, gözlerim yaşlarla doldu. Kimse görmesin diye formamla gözyaşlarımı sildim. Yenilgilerim... Ahh benim yenilgilerim beni unutmadınız demek...
Melek öğretmen bu pozisyondan sonra mola aldı ve beni oyundan çıkardı. İlk devre boyunca bir daha da oyuna almadı. Mola sırasında Melek öğretmen çok sertti:
"Buraya sizi alkışlamak için getirmedim! Basketbolunuz gelişsin diye getirdim. Kazanmak için mücadele etmeniz gerekir. Ruhunuzu ortaya koyduğunuzda kaybetseniz bile asıl kazanan siz olursunuz."
Bu sözler yüreğime bir ok gibi saplandı. Çiğdem'in elini sıkarak:
"Hatırlıyor musun? Bahçede kuzenlerine karşı oynadığımız 2'ye 2 maçı? Vazgeçmemiştik. Şimdi de vazgeçmeyelim."
Devre bittiğinde 12-33 gerideydik. Önceki turnuvadan dolayı kibir tüm takımı ele geçirdiği için boynumuz bükük odaya yürüdük. Soyunma odasında Melek öğretmen gözlerimizin içine bakarak konuştu:
"Daha çok maç kaybedeceksiniz. Ama her seferinde yüreğinizi ortaya koymazsanız, hiç kazanamazsınız. Gerçek kazanç, skora değil mücadeleye bağlıdır. Şimdi sahaya çıkıp yüreğinizi sahaya koymanızı istiyorum. Bu takımın karakteri budur, karakterinizi gösterin!"
Melek öğretmen, Meryem ve Tuğba'ya savunma ribauntlarının alınması için box-out yapmalarını söyledi. Her ölü topta run and jump baskı yapmamızı, orta kulvarı kapatmamız gerektiğini ve agresif adam adama savunma yapmamızı istedi. Kanatlardan oynanacak tüm pick and roll savunmalarında ikili sıkıştırma taktiğini özellikle vurguladı.
"Hooop 1, 2, 3... Söz!" diye bağırıp sahaya çıktık.
İkinci yarıda Gamze sakatlandı. Melek öğretmen gözümün içine baktı: "Elif!" dedi. Anladım, "ayağa kalkma zamanı" diyerek oyuna girdim. Yardıma yardım pozisyonundayken pas arası yapıp fastbreak'e fırladım. Reyhan'a asist yaptım. Bu sayı tüm takımı ateşledi. Bu basket sadece 2 sayı değildi, takımın ruhunun sahaya dönmesiydi. Ribauntlarda Meryem ve Tuğba savaşıyordu. Savunmada hatasız oynuyorduk. 11-0'lık seriyle farkı kapattık.
Seyirciler bile bizim için tezahürata başladı: "Yaşa! Bu kızlar pes etmiyor!"
Bir ara farkı 5 sayıya indirdik ama rakip karşılık vermeyi başardı. Maçı 57-49 kaybettik. Yenilmiş olmamıza rağmen ikinci yarıda bambaşka bir takım olmuştuk.
Soyunma odasında Melek öğretmen tek bir cümle kurdu:
"Bu maçı skor tabelasında kaybettiniz. Ama asıl oyunu, yani karakterinizi sahaya koyarak ruhunuzu kazandınız. Tebrikler!"